VII: Sabır vazgeçmek değil, umudu yarına ertelemektir.

84 49 20
                                    

Dokunulmasa da,görülmese de kalpte yer verilir bazısına nedensiz...
                          Cemal Süreyya

Küçükken annem bana masal anlatırdı. Hani sıradan masallar olur ya... Kötü insanlar,güzeller güzeli prensesi bir kaleye haps eder.

Ben de hep içinden  o şatodaki kıza dua ederdim. Bir anka kuşu olup,kaleden kaçsın ve başka güzel diyarlara uçsun.

Yavaş yavaş yerine gelen bilincimle gözlerimi araladım. İlk açışımda bulanık görsede,bir kaç kez tekrarladıkta normal düzeyde görmeye başladım.

Olanları hatırlamaya çalışıyordum. En son  Affanla konuşuyordum. Peki burası neresiydi?

Ayağa kalkıp etrafı incelemeye başladım. Taş duvardan oluşan odanın içerisinde çuvallardan başka bir şey yoktu.

Odadan çıkıp koridorun sonuna gittim. Hiç bir odaya ayrılmayan koridor bir demir kapıya çıkıyordu. Kapının kilidini çevirdiğimde açılmıyordu.

Sonunda kafama dank etmişti!Birisi beni buraya kilitlemişti!Olanlar aklıma dolduğunda boğazımdan onu boğan acı bir hıçkırık kaçtı. Göz pınarlarım buğulaştığında ayaklarım beni taşımadığını hiss ettim.

Olamaz! Bir daha ihanete uğrayamazdım. Ben  ona yine güvenmiştim. Göz yaşlarım yanağımı ıslattığında ayağa kalkarak kapıya vurmaya başladım. Tüm gücümle kapıya hem vuruyor hem de tekmeliyordum. Ama naifle,canımı acıtmaktan başka bir şeye yaramıyordu!

"Yardım edin! Kimse yok mu?"

Bir anda kilit sesleri geldiğinde bir kaç adım geri çekildim. Güneş ışığı gözlerime indiğinde bir kaç kez kırpıştırdım. Gelen iki koruma giysisinde adamlardı.

"Gel!"

Her ikisi iki kolumdan çektiğinde öne doğru savruldum. Acı içinde öyle bir bağırıyordum ki,boğazımdan acı hissini unutmuştum.

Karanlık kapıdan çıktığımda güneşle göz göze geldim. Sevdalısı olduğum güneş içimi ısıttı.

Adamlar beni sürükleyerek bir avluya çıkardılar. Avlunun içinde olan evi inceleyordum. Bu evi hiç bir zaman görmemiştim.

Bir anda evin kapısınından insanlar çıkmaya başladılar. On-yirmi koruma sırayla çıkıp evin önünde bir sıra şeklinde düzüldüler. Sonra tanıdığım simalar arda arda çıktılar evden.

Ekrem Yüzbaşıoğlu ve ailesi. En sonda kadın hizmetçilerde kapıdan çıkıp hanımlarının yanında durdu. Sonda kapıdan hiç görmediğim benim yaşlarımda bir kadında çıktı.

Korumalardan biri sırtımdan iteklediğinde dizlerimin üzerine düştüm. Kafamı kaldırıp Ekrem Yüzbaşıoğluna baktım.

"Ne istiyorsunuz benden?"

"Bak güzel kızım. Uslu dur,canın yanmasın tamam mı?"

Ağzımı açıp bir şey demek istiyordum ki telefonumun arama sesiyle Adniye Yüzbaşıoğlu yani Affanın annesi arkadan kızlara bağırdı.

"Gülşah! Alın bunun telefonunu!"

Allah kahr etsin! Telefonum bendeydi ve ben şimdi anlıyordum! Salak Gülçin.

İki,üç kadın ve adını öğrendiğim Gülşah üzerime yürümeğe başladı. Ne kadar arka gitsemde sonunda kolumdan tutup,ceplerimi aradılar.

"Bırak beni! Bırak."

"Gülşah tutun şunun ağzını."

Kadın ağzımı eliyle örtüp sıktığında kafamı yukarıya kaldırdım.

Sevdanın rengi Nơi câu chuyện tồn tại. Hãy khám phá bây giờ