Bölüm 2 *I Guess*

60 12 184
                                    

"Eski vanilya kokulu seni değiştirmene sebep olan ne?" Salı günleri ilk dersim kimyaydı ve bu not haftalar sonra kimya notlarımın arasına bırakılmıştı.
Demek ki ders programımı da biliyordu.

İlk zamanlardan beri ona hiç not bırakmamıştım, dolabıma ben de bir not bıraksam göreceğine emindim, ama yapmamıştım.
Ne adını, ne de amacını sormuştum. Garip bir şekilde, benden kaçmasını istememiştim.
Anonim kalmak istiyorsa, ona bu kadar saygıyı gösterebilirdim.

Ama ilk defa şimdi ben de ona bir not bırakacaktım.
Çünkü o da ilk defa benim cevaplamamı ister gibi soru sormuştu.
Bu sefer nereden olduğunu bilmediğim alıntılar yoktu. Soruydu sadece.

Cevaplanmalıydı.

Kokumu değiştirme sebebim ben bile değildim aslında. Annem muhtemelen çamaşır suyu markasını falan değiştirmişti.

Ama bunu cevap olarak yazamazdım. Haftalardır yazmayan kıza "Pardon, annem bu sefer indirimde olan çamaşır suyunu almış" diyemezdim.
Onun yerine daha edebi bir şeyler olmalıydı.

Veya ben de sorusuna soruyla karşılık vererek bir konuşma başlatabilirdim.
Bu daha akıllıca olurdu gibi.

Kimya defterimden boş bir sayfayı alarak "Belki de değişmeyen tek şey değişimin kendisidir gerçekten ve benim de buna ayak uydurmamın zamanı çoktan gelmiştir?" Diye yazarak onun tek cümle kuralına uymaya özen gösterdim.
Sanki benim için bile fazla sanatsal durmuştu.
Ama başka türlü cevap verilmeyecek kadar değersiz görebilirdi.

Yazdığım notu yarınki ilk dersimin kitabının arasına koydum. Olur da yine gelirse göreceğine emindim.

Dolabımın kapağını kapatıp dersliğimin olduğu sınıfa ilerlemeye başladım.
Ve düşündüm, 'Acaba okula biraz daha erken gelsem o kişinin kim olduğunu öğrenebilir miydim?' diye.
Ama sonra aklımda yine farklı bir düşünce belirdi.
'O zaman sence de büyü bozulmaz mıydı?' diye.

Ve ben bu büyünün bozulmasını istiyor muyum emin değilim. Hayatımdaki tek büyüyü de bozmak ister miyim bilmiyordum.

Bunu mahveden şimdilik ben olmayacaktım.
Onun gizliliğine saygı gösteriyordum bir kere. Yani en azından bir süreliğine.

Kimya sınıfına girdikten hemen sonra ders başladı.
Ders boyu notlarımı alıp arada koptuğum zamanlarda ise pencereden dışarıyı izledim.

Bu arada son sınıf olduğumu söylememiştim sanırım.
Şimdi diyorsunuz ki 'Yahu sen hukuk okumayı planlamıyor muydun? Ne işin var senin AYT kimyasında?' Kısaca özetlemek gerekirse, okuduğum okulun sistemi biraz değişikti. Haftalık ders saatleri normal devlet okullarına nazaran daha fazlaydı.
Hem sayısal hem sözel dersler her zaman vardı.
Dört sene boyunca çekmek zorundaydınız yani.

Nedeni ise basit. 'İnsanların okumak isteyeceği alan neden değişmesin ki bir anda?' Bunu yadırgamıyordum. Aksine kullanabilecek olana avantaj bile sağlardı.

Yadırgamamamın bir diğer nedeni ise hem sözel hem de sayısal dersleri bir şekilde yapabiliyor olmamdı. Yani evet, o avantajı kullanabilecek olanlardan biriydim.

Kimya dersi bittiğinde dolabımdan edebiyat kitaplarımı alıp direkt dersliğe adımladım. Teneffüsler, dersler blok olduğundan dolayı on beş dakikaydı. Acele etmeme gerek yoktu aslında.
Ama teneffüsümü birlikte harcayabileceğim bir arkadaşa sahip değildim.

Edebiyat dersinin olduğu sınıfa geldikten birkaç dakika sonra ders başladı. Geçen hafta alınan bir karara göre doksan dakikanın bir saatini derse kalan yarım saatini ise yıl sonunda olacak tiyatro gösterisine harcıyorduk artık. 'ROMEO VE JULİET' klişe ha?
Sınıftakiler bu dediğimi duysa muhtemelen 'Klişe değil, klasik seni aptal!' Derlerdi.
Hayır. Tam tersine klişelerdi.
Neden mi? Çünkü ne Romeo, ne de Juliet bilinenin aksine aşık değil iki aptaldı.
E bu da onları klişe yapmak için yeterli bir sebep.

Asıl klasik Hamlet idi. Bilinenin aksine Hamlet deli değil zekiydi -Onu delirten şey gerçekleri görmesiydi- ve onun dışındakilerin ise birer Romeo ya da birer Juliet olmasıydı.
Hamlet, Ophelia'yı sevmediğini ve bunun sadece abartıdan ibaret olduğunu anlayan nadir kişilerdendi.
Peki sonuç ne mi? Hamlet de ölmüştü. Ama bu tamamen Shakespeare denilen biraderin suçuydu. Adam tüm kitaplarında birilerini öldürmeyi -özellikle de ana karakterleri- deli gibi seviyordu.
Diğer öldürdüğü karakterler gibi.
Macbeth gibi.
Othello gibi. -Hoş Othello'da asıl karakter İago'ydu bana göre. Olay örgüsü tamamen onun elindeydi. Hikaye onun seyrinde değişir, onun seyrinde biterdi.-

Dersin bitmesine yakın herkesin tiyatrodaki görevi yeni yeni belirleniyordu.

"Ama ben Juliet olmak istemiyordum ki off, aman be" Sınıftan kumral bir kız başkasıyla yer değiştirip değiştiremeyeceğini hocaya sorduktan hemen sonra aldığı cevaptan hoşlanmamış olmalıydı.

Sınıftan başka biri "Herkes Juliet olmak ister, senin zorun ne acaba?" dedi.

"Ben Juliet ile uyuşmuyorum ki hiç. Juliet fazla saf, hatta saftan ziyade keriz. O kadar aptal bir karakteri canlandırırken kendimi düşünemiyorum bile. Muhtemelen gösteri günü daha sahneye çıkar çıkmaz vururum kendimi. Böylelikle kitabın sadece sonu değil başı da acıklı olmuş olur." dedi sıkkın bir halde. "Shakespeare'i mezarında ters döndürmek bana bile fazla."

Söylediği şeylere istemeden de olsa gülmüş olmalıyım ki, benim olduğum tarafa birkaç saniye kadar bakıp arkadaşına laf anlatmaya devam etmişti.

Dersin bitmesine dakikalar kala yanımda birisinin silüetini hissettim. Başımı kaldırmadan elimdeki kitabı okumaya devam ettim, sıra arkadaşımdı muhtemelen. Birazdan giderdi.

"Ne yani, sen hiç görev almadan sıyrılabildin mi?" Az önce konuşan kızdı bu. "Bunu yapmayı bana da öğretmen gerek." Elini çenesinin altına koyup okuduğum kitaba göz gezdirdi. "Romeo ve Juliet ile bu kadar alakasız olup Hamlet okuman bir hayli garip gibi ne dersin?" Dediği şeye bir ton laf söyleyebilirdim ama gereksizdi.

"Sen hiç konuşmaz mısın?" Diyip gözlerini bana dikti. "Gerekmediği sürece hayır." İstemsizce cevap vermiştim.

"Ne yani ben gereksiz miyim? Bu biraz kırdı ama canın sağolsun." Gözlerindeki yaşı siler gibi yaptı.

"Öyle demek istemedim. Sadece, bilirsin. O kadar yıl doğru dürüst seninle konuşmuşluğumuz bile olmadı. Neden gelip şimdi arkadaşımmışsın gibi sohbet etmek istersin ki?" Kitabın ayracını kaldığım yere koyup bu sefer tüm dikkatimi ona vermiştim.

"Belki de seninle arkadaş olup sohbet etmek istediğim içindir?" Dedi soru sorarcasına.

"Neden bu zamanı bekledin peki?" Şaşırmıştım.

"Bilmem." Dedi. "Belki de demin orada söylediklerime karşın senin herkesin aksine farklı bir tepki vermen dikkatimi çekmiştir." Yavaşça sıradan kalkarken söyledikleri bu olmuştu.

Zil çoktan çalmıştı.

"Derin, biz okulun karşısındaki yere gidiyoruz. Geliyor musun?" Sınıf kapısından başını uzatıp bunu söyleyen sima tanıdıktı. Aksel'in arkadaş grubundan Reha'ydı.

"Ben size yetişirim. Kütüphanede biraz işim var, beklemeyin beni." Dedikten sonra Reha başını tamam anlamında sallayıp görüş açısından tamamen çıktı.

Derin denilen kız ise ayaklanıp tam kapıdan çıkacakken duraksadı ve bana döndü. "Bir nedeni daha olabilir tabi."

Neymiş o dercesine bir baş hareketinde bulundum.

"Hangi insan, sınıfta herkesin elinde Romeo ve Juliet varken bir köşede oturup Hamlet okur ki?"

Gülümsedim. "Sanırım gerçek bir şeyler okumayı seven biri."

Gülümsedi. "Sanırım." Dedi beni tekrar ederek.
Ve sınıftan çıkıp gözden kaybolmadan hemen önce.

-

Niye bilmiyorum ama yumoş yumoş oldum.

You've reached the end of published parts.

⏰ Last updated: May 02, 2020 ⏰

Add this story to your Library to get notified about new parts!

OPHELIAWhere stories live. Discover now