"Zeyno!" ağrıyan boğazımı sağ elimle ovmaya devam ederken kasada duran Kemal amcaya bakışlarımı çevirdim. Beyaz saçları, yüzüne tam oturan kemikli, yakın gözlüğü ve üstüne giydiği mavi, siyah kareli gömleğiyle babacan tavrını takınmış, gülümseyen yüzüyle bana bakıyordu.. Büyük ihtimal haftalığımı verecekti ve ben bunu hala aşamamıştım, birilerinden para alırken her ne kadar alın terimle de alsam çekiniyordum.. Buna sebep olan şeyse okula gittiğim için kafede üç beş saat ancak çalışma fırsatım oluyordu, Kemal amcanın bana verdiği para ise part time işe göre fazlaydı. Üzülüyordum. Ona yük oluyormuş gibi hissediyordum.
Krem rengi ceketimin cebinde olan ellerimi çıkararak önüme gelen birkaç tutam saçı kulağımın arkasına sıkıştırdım.. Eskisi kadar yoğun olmayan kafede çıkış kapısının hemen yanında olan kasaya doğru ilerlemeye başladığımda yanaklarım çoktan kızarmıştı.. Babamın ve annemin zor durumda olduğunu tüm mahalle biliyordu, babamın marangoz dükkanı arkasında büyük bir borç bırakarak kapanmıştı.. Babam ise şu zamana kadar girdiği hiçbir işte dikiş tutturamadığı için sürekli işten çıkıp başka işe giriyordu, eve giren para, evin temel eksiklerini bile kapatmaya yetmiyordu.. Her gece annemin ve babamın ettiği kavgalar, küçük kız kardeşimin psikolojisi, mahallede çıkan laflar falan derken iyice bunalmıştım.. Allah'tan çalışıyordum da kız kardeşimin ve benim okul giderlerini karşılayabiliyordum.. Annem de yaptığı iğne oyalarıyla pazar eksiğini kapatıyordu.
"Canım Zeyno'm, ben hatırlatmasam yevmiyeni almadan gidecektin!" düzgün atmaya çalıştığım adımlarımla kasanın yanına geldiğimde dudaklarım iki yana kıvrıldı. Kemal amca, bu zamana kadar fark etmediğim koca bir yüreğe sahipti.. Oturup ağlamak istiyordum şu an.. "Ben de bunamış bir ihtiyarım, maazallah unutursam emeğinin karşılığını, Allah bana bunu yarın ahirette sorar." kısılan gözleriyle berabere şakaklarında beliren çizgilere kaydı bir anda gözüm.. Fazlasıyla pürüzlü olan yüzünde gözükmeyecek kadar küçük çıkan beyaz sakallarında elini gezdirdi, kızmak istiyor ama kızamıyor gibiydi..
"Acelesi yoktu Kemal amca," dudaklarımı hareket ettirip zar zor konuştuğumda yanaklarımdaki kızarıklığı hissedebiliyordum, Kemal amca krem renkli bir zarfı bana uzattığında çekingen bir gülümsemeyle aldım.. Sol elimin parmak uçlarında hissettiğim zarf, bana öyle bir güç veriyordu ki.. Bakın ben kendi paramı kazandım, diye bağırmamak için kendimi zor tutuyordum.
"Teşekkür etme güzel kızım, bu para senin hakkın. Alın terinle kazandın." gözündeki gözlüğü çıkarıp masanın üstüne koyduğunda yaşına rağmen hala dinç duran bedenini sandalyenin sırtına yasladı, "Neredeyse gece oldu, bekle de seni Yakup abin eve bıraksın." işaret parmağıyla kafeye yeni gelen bir gruptan sipariş alan adamı gösterdi, oysa ki garsonlar birer birer paydos verdiği için tek çalışan Yakup abi kalmıştı...
Titrek bir nefesi dudaklarımdan saldığımda bileğimdeki siyah kayışlı saate ufak bir göz attım.. Saat 21.10'du.. "Hiç gerek yok Kemal amca, zaten kafe de dolu, işinden olmasın Yakup abi. İki dakikada eve giderim ben." onaylamayan çakır gözleri uzunca bir süre üstümde gezindi.. Sanırım yağmur da yağdığı için yürüyerek de göndermek istemiyordu ama kafede de azımsanmayacak bir insan topluluğu vardı.
"Tamam kızım," dedi hesap makinesini tekrar önüne çekerek, mahcup bir gülümsemeyle. "Dikkatli ol. Babana da selam söyle."
"Aleykümselam, söylerim." başımı iki yana robot edasıyla salladığımda otomatik kapıya doğru yürümeye başladım. İçinde iki yüz elli liranın olduğu zarfı çantamın gözüne koymuştum.. O benim kıymetlimdi.. İnsanın çalıştığı zaman aldığı para kesinlikle daha değerli oluyordu.
Avşar kafenin kapısından çıkıp büyük kolonların olduğu yere varınca bir iki saniyeyi geçmeyen bir süreyle etrafıma baktım.. Çiselemeye başlayan yağmur şehri yine etkisi altına almış, büyük bir sis tabakası gök yüzüne doğru yükseliyordu.. Rüzgarın şiddetiyle hafifçe sallanan çam ağaçları, yazın başında olmamıza rağmen birden bire soğuyan hava ve yağmur tanelerinin kaldırıma bıraktığı sesler eşliğinde indim kafenin merdivenlerini.. Samsun'u seviyordum, bu şehire aşıktım ama bu şehirde kalmak istemiyordum artık.. Hayallerimde hep İstanbul vardı, dinmek bilmeyen bir İstanbul özlemi taşıyordum içimde.. Bu, küçüklüğümden beri böyleydi. Bir gün gidecektim bu şehirden, aşık olduğum İstanbul'a..

YOU ARE READING
RUS KAPANI
General FictionAydın Mahallesi kitabındaki Zeyno'nun hikayesidir.. Olayları daha iyi anlamak için Aydın Mahallesini okumadan başlamayınız🍒