BoomBoom

1K 81 59
                                    

( Y./N.: Kitabı anlamak için Ateez's WhatsApp kitabımı okuyun! )

—————

Mingyu! Ne zaman çıkacaksın oradan?"

Wonwoo birkaç dakikadır tuvaletin kapısına tıklatıyordu, Mingyu'nun seçtiği kafeye gelmişlerdi. Fakat daha önceden geldikleri kafeye gelmişlerdi, Mingyu, daha önceden bahsettiği garsonları gördüğünde içtiği soğuk kahveyi Wonwoo'ya püskürtmüş, sonra koşa koşa tuvalete girmişti.

"Hayır anlamıyorum, kendisini tuvalete kilitlemesi gereken benim. Mingyu çabuk çık şuradan!"

"Asla! Bir kurtulamadım o çilek çocuktan ve mavi kafalıdan!"

"Ama buraya gelmek isteyen sendin!"

Wonwoo bıkkın bir şekilde ellerini beline yerleştirdikten sonra yanında duran iki minik bedene baktı. Hong Joong ve Jongho vardı yanında. Wonwoo ve ikili birbirlerinin isimlerini öğrenmiş, onlardan yardım dilemişti Mingyu'yu çıkarabilmek için. Mingi'nin de nerede olduğunu sormuştu fakat o hasta olduğundan, onun yerine lila saçlı bir çocuk çalışıyordu bugünlük. İsmi Wooyoung olan bu garson, Hong Joong'dan biraz daha uzun ve yapılıydı. Wonwoo ve Mingyu'nun masasına o bakacaktı ama arkadan fırlayan Hong Joong'u gördüğü an kaçmıştı Mingyu.

Wonwoo, yardım dilenircesine Hong Joong ve Jongho'ya baktı. Açıklama ihtiyacı hissetti çocukların yüz üzgün ifadesini gördüğünde. "Tanrım... Onun adına cidden özür dilerim. İnanın sizinle hiçbir problemi yok. Mingyu'nun boyuna ve yaşına bakmayın, biraz gerizekalıdır. Bizim aile hariç herhangi biriyle konuşmaktan çekinmiştir hep..."

Bunun üzerine iki küçük gülümsedi sevimlice. "Sorun değil," diye söze girdi Jongho, "Mingi de öyledir."

"Siz de mi bizim gibi bir evde kalıyorsunuz- yani bu kafede çalışanlar?" Wonwoo merakla sorarken Hong Joong da başını sallamıştı yavaşça.

"Sekiz kişiyiz. Jongho en küçüğümüz, ondan hemen sonra Wooyoung geliyor. Bu kafenin sahibi Seonghwa, ayrıca ailemizin en büyüğü. Sizin tanımadığınız San ve Yeosang var bir de. Neyse... Gidip pişen waffleları fırından çıkarayım."

"Dur bir saniye!" Tuvaletin kapısı hızla açıldı ve Mingyu dışarı çıktı. Kendinden küçük bedenlerin şaşkın bakışlarını umursamadan Hong Joong'un gözlerine bakmıştı direkt. "Gözlerinin rengi... Gerçek mi?"

Şaşkınlıkla önce gözlerini kırpıştırmıştı minik beden. Ardından güzel bir gülümseme sundu ve başını salladı. "Evet. Saçlarımı sormadan hemen söyleyeyim: biz böyle ailecek saçlarımızı boyattık, hepsi Mingi ve Wooyoung yüzünden."

Hong Joong wafflelara bakmaya giderken Jongho ders çalışmak için ayrılmıştı. O, zorunlu bir durum olmadığı sürece garsonluk yapmaz, köşe başında ve duvar kenarında olan masalardan birinde ders çalışırdı. Gerçi çoğu zaman Mingi'nin öpücüklerine ve Yunho'nun onunla uğraşmasına maruz kalırdı.

Wonwoo üstündeki kahve lekesine baktı aynadan. Beyaz tişört giydiği için leke oldukça belliydi. Mingyu üzgün bir şekilde aynadan ona baktı.

"Özür dilerim..."

Wonwoo gülümsedikten sonra omuzlarını silkti hafifçe. "Önemli değil şapşal, hadi eve gidelim."

İkili kafeden ayrıldıktan sonra Mingyu düşünmeye başladı. Sonra aklına gelen bir fikir ile umutla baktı yanındaki güzel bedene. "Wonwoo, sahile gidelim mi? Ben... bir saniye."

Mingyu üstündeki ceketi çıkarıp Wonwoo'ya giydirdikten sonra sessizce sahile yürümeye başladılar. Ceket büyük olduğu için Wonwoo'nun hem üstünü kapatmış hem de ona oldukça yakışmıştı.

Deniz kenarındaki küçük büfelerden birine geldiklerinde Mingyu, Wonwoo'yu oturttu ve koşar adımlarla ayrıldı yanından. Birkaç dakikalık koşuşun ardından gül ve pamuk şekeri satan, orta yaşlı bir adamın yanına varmıştı. Bir tane pamuk şekeri, bir demet de gül aldığı gibi aynı hızla koşarak kendinden küçük bedenin yanına gelmişti. Onun şaşkın bakışlarına aldırmadan hemen önünde durdu ve bir dizini yere koyduktan sonra uzun zamandır hoşlandığı yüze baktı.

"Wonwoo... Be-ben o gece sarhoş değildim... Gerçekten uzun bir süredir dikkatini çekmeye ve seninle yalnız kalmaya çalışıyorum- ama daha fazla dayanamayacağım artık! Seni çok seviyorum..."

Gözlerindeki umut ışıkları gittikçe artarken elindekileri yavaşça ona uzatmış, gülümsemişti çekinerek. "Benim sevgilim olur musun?"

Wonwoo şaşkınlıkla kucağına bırakılmış sevimli hediyelere baktı. Bir anda gözleri dolu dolu olmuş, buketi ve şekeri önündeki küçük masaya koyduktan sonra boynuna atılmıştı Mingyu'nun. "Olurum... Olurum."

Mingyu kalbinin sıkıştığını hissetti. Sevdiği çocuk ona sarılıyor, güzel yüzünü boynuna gömmüş ve heyecandan ağlıyordu. Büyük olanın ise yapabildiği tek şey belini okşamak olmuştu sevdiği adamın, sevgilisinin.

Wonwoo biraz sakinleştikten sonra yüzünü, Mingyu'nun boynundan ayırdı ve dudaklarını öptü yumuşakça. Mingyu bunu daha sakin karşılamıştı ve kendine şaşırmıştı bu yüzden. Yine de dikkatinin dağılmasına izin veremezdi, elinin altındaki ince beli okşarken usulca öpücüğe karşılık vermişti.

Geç de olsa kavuşmuştu iki sevgili birbirine. Etraflarında insanlar umurlarında değildi belki de şu an. Wonwoo ve Mingyu birbirleri için yaratılmış gibiydi, güzel bir çift olmuşlardı. Artık kavuşmanın sevinci ve heyecanı içinde paylaşıyorlardı duygularını birbirleri ve çevreleri ile.

seventeen's whatsapp ✔️Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin