23

15.3K 1.9K 1.6K
                                    

ㅡ lee minho

Sabah olana kadar uyumamıştım, daha doğrusu uyuyamamıştım.

Jisung uyusa da ara sıra uykusunda sessizce ağlamaya başlıyordu. Rüyasında ne görüyor bilmiyordum. Ama kötü hissediyordu.

Odaya doğan güneşin ışığı vurmaya başladığında, adını seslendim.

"Jisung-ah.."

"Uyanmak istemiyorum."

"Artık işe gitmeyeceğim, bütün gün seninleyim. Sen ne istersen onu yapacağız, söz. Merkezde çok büyük bir park var, bütün gün orada durabiliriz!"

"Gerçekten mi?"

"Evet!"

"Ya o gelirse.."

"Gelemez, San ağır ceza alması için elinden geleni yaptı. Bizi artık rahatsız edemez."

Jisung hâlâ bana dönmediğinde söylememi sevdiği bir şarkıyı mırıldanmaya başladım.

"Neden bana yardımcı oluyorsun? Ölmem daha iyi olmaz mı?"

"Neden böyle düşünüyorsun diye sormayacağım. Çünkü biliyorum. Ne hissettiğini belki anlayamam ama ben.. senin sevgilinim."

"Hâlâ sevgilim olmak istiyor musun ki? Onca olanlardan sonra?"

"Seni ne olursa olsun bırakmayacağıma söz vermiştim, seni sevmeyi bırakmamı nasıl bekleyebilirsin.."

"Kim bu kadar sorunlu birini sever ki?"

"Sen sorunlu değilsin, çevrenin böyle olması senin suçun değildi. İyileşmeye başlarken bunun olması da ikimizin de suçu değildi, ne kadar kötü olsan bile ben sana olan hislerimi bitirmeyeceğim çünkü seni seviyorum."

"Ben emin değilim.. Seni seviyor muyum, bilmiyorum. Çoğu anımızı hatırlamıyorum bile."

"Bak.. Aklıma ne geldi."

Büyük bir mutlulukla kalkarak yatağa oturdum. Uzun ısrarlarım sonucunda Jisung da benim gibi oturmuştu.

"En çok sevdiğin şeyler; pamuk şeker, lunaparka gitmek, beraber yemek yapmak. Sana iyi hissettirmek için inkar etmeden ne istersen yapacağım."

Jisung sessiz kaldığında umutsuzluğa kapılırken sesini duymam ile az önce ellerime dönen gözlerimi tekrardan Jisung'a çevirdim.

"Kalbinin sesi, dinleyebilir miyim?"

"Bunu yapmayı sevdiğini unutmuşum.."

Yatağa yattığımda, Jisung yanıma uzanıp kulağını kalp hizama getirmişti.

"Duyabiliyor musun?"

Jisung'un kolları belime sarılırken, sessiz kalmasından dinlediğini anlayabiliyordum.

"Biliyorum.. Çok yoruldun sevgilim."

Saçlarını okşamaya başladım, minik kedim mayışmaya başlıyordu.

"Hastaneden kurtulmuşken, hayata sapasağlam bir şekilde Lee Jisung olarak dönmen çok güzeldi. Felix bana gelip senin evde olmadığını söylediğinde çok korkmuştum. Söz veriyorum bu konu burada son buldu. Bir daha bu konuyu açmayacağım."

Tavana bakmaya devam ederken Jisung'un kalkması ile ona döndüm.

"Annemin mezarına gitmek istiyorum."

"İstemediğini söylemiştin."

"Şimdi istiyorum.."

Bir ay önce Jisung'a gitmek isteyip istemediğini sormuştum ama bana onu kötü etkileyeceğinden korktuğunu söylemişti.

"Tamam, gidelim."

Yarım saat kadar sonra ikimiz de hazır olduktan sonra beraber dışarıya çıktık.

Mezarlık, Jisung'un eskiden kaldığı hastanenin biraz ilerisindeydi.

Evden çıktığımızda Jisung'un elini kavrayıp ne durumda olduğuna baktım. Gergin durduğundan elimi karşılık olarak sıkmıştı.

Beraber yürürken yanımızdan geçen birinin Jisung'a çarpması ile Jisung sendelese de düşmemiş, bana tutunmuştu.

"Üzgünüm.."

Yanımızdan geçen kişi özür dilerken sorun olmadığını söylemem ile yürümeye devam etmişti.

"İyi misin?"

"Evet, artık gidebilir miyiz?"

Tekrardan elini tuttuğumda yürümeye devam ettik.

Hastanenin önünden geçmek zorundaydık, bu yüzden olabildiğince hızlı gitmeye çalıştım.

Hastaneyi sorunsuz bir şekilde geçtiğimizde mezarlığa ilerledik. Öncesinden bir kere araştırıp annesinin mezarlığını ziyaret etmiş, oğluna iyi baktığımı söylemiştim.

Jisung ile birlikte aynı yere ilerleyip mezarlığı bulduğumuzda onun elini bıraktım.

"Bunca zamandır gelmediğim için özür dilerim anne.. İyileşirken beni yine çıkmaza sürüklemesi beni daha da kötü yaptı.. Seni zar zor hatırlıyorum.. Neden beynimdeki tek anının ölüm anın olduğunu çok kez sorguladım.. Minho hyung'a güvenebilir miyim diye de çok düşündüm. Senden sonra bana böyle davranan ilk kişiydi. Dünkü şeyden sonra çoğu anımızı hatırlamasam da.. Benim iyi hissetmemi istiyor, o senin gibi. Belki de, senin gönderdiğin bir melektir."

Ağlamamaya özen gösterirken dediği şeylerin her detayını dinledim.

"Çok fazla yıprandım, senin yanına gelmek istedim. Ama.. sanırım burada kalmam gerek, Minho'nun yanında. O artık beni rahatsız edemeyecek, Minho öyle söyledi. Ne yapmam gerektiğini bilmiyorum.. Ama Minho hyung'u üzmek istemiyorum. Babamın istediği beni ölmekten beter etmekti. Belki.. Onu pişman etmemin tek yolu onun şaşıracağı kadar başarılı bir insan olmaktır. O gün, hapishaneye gidip onun yüzüne tüküreceğim. Gün olup yanına geldiğinde, başarılı bir insan olarak, hiçbir bir pişmanlığım olmadan geleceğim. Seni seviyorum.."

Jisung ayağa kalktığında direkt olarak bana sarılmış, ağlamaya başlamıştı.

"İstediğin kişi olmanda yardım edeceğim, söz."

"Sana ikinci kez güveniyorum. Annemin yolladığı bir meleksin sen, ben buna inandım."

Bana bakarak masum masum söylediğinde yanaklarını okşayıp onu mezarlıktan çıkarttım.

"Minho."

"Efendim bebeğim?"

"Sana bir şey söyleyeceğim ama bana gülmeyeceksin."

"Söyleyebilirsin."

"Ben okula gitmek istiyorum."

"Ne?"

"Okul.. Okula gitmek istiyorum!"

Ne diyeceğimi bilemeden ona baktım.

"Bunu araştırırım, olursa gidebilirsin."

Dünden beri ilk defa gülümsediğinde onu tekrar hayata döndürebildiğime sevinmiştim.

Tekrar elini kavrarken yönümüz bir lunaparka çevrilmişti.

bölüm sonu

slow loris ✔Where stories live. Discover now