11

131 19 15
                                    

Göğsümde öyle büyük bir sıkıntı vardı ki uyumama daha fazla müsaade etmedi. Beni içine çeken karanlığı gözlerimi açtığımda da yenemedim. Uyanmıştım, emindim. Lakin üstümdeki güç her neyse, soyut ya da somut dünya ayırt etmiyor; sadece beni takip ediyordu. Bir kabusun içinde olmadığımı anladığımda bile rahatlayamadım; çünkü yer aldığım nokta, kabusların kıymetini bildirecek kadar ürkütücüydü. Bedenim, yaşadığını hatırlatmak için refleks olarak aldığı nefeslerle beni uyarıyordu. Çünkü aklım, bu karanlık gücü yenmek dışındaki her şeyi kulak arkası yapmıştı. Kurtuluşa odaklanırsam bu sıkıntının beni terk edeceğini biliyordum. Ama istemesem de hasta bir çocuk gibi üşengeçtim. Karanlık, bu hissimle dalga geçmek ister gibi bir yorgana dönüşüp üzerime uzandı. Yatakla onun arasına sıkıştığımda güçsüzlüğüm, kendisinden daha da rahatsız olmam için çığlığı bastı. Çığlık o kadar yüksekti ki, kulaklarım yırtılmış; içlerinden bir sıvı akmaya başlamıştı. Boynumdan aşağı süzülürken yakaladığım bu sıvının ne olduğunu, ellerime baktığımda anladım: kandı.

Sert bir darbe suratıma inince başımı yastıktan nasıl kaldırdığımı bilemedim. Gözlerim bana kimin vurduğunu anlamak için karanlık odanın içinde koşmaya başladı. Bir yandan da ellerimle boynumu kontrol ediyordum. Az önceki kan şimdi yoktu ve odada Atilla'dan başka birini görmedim. Atilla'nın varlığı, uyandığımı anlamamda bana çok yardımcı oldu. Gözlerim açıldığında yüzümde hissettiğim o acı, şimdi yavaş yavaş benden çekiliyordu.

Hangi ara uyuduğumu hatırlamıyordum. Son hatırladığım şey üşüyerek yatağıma kıvrıldığım ve uyuyamadığım için sızlandığım o dakikalardı. Öncesinde de Miray... Çantasından çıkardığım telefonu yüzüne doğru tuttuğum o an ve gözlerinde anbean büyüyen o korku... Benden kaçmak için Atilla'nın elinden tutup evden çıkmasaydı belki de benden sakladığı her şeyi öğrenecektim.

''Hey.''

Çok kısık bir sesti ama onu duymuştum. Algıları açılmış bir kedi gibi kulaklarım kasıldı ve sesin nereden geldiğini anlamaya çalıştım. Sanki yabancı değildim ona. Daha önce bir yerlerde karşılaşmış olmalıydık.

''Hey.''

Kocaman bir örümceğin yatağımın altından çıkıp kapıya doğru yürüdüğünü gördüm. Göğsümde doğan gerilim, bacaklarımdan hızla süzülmüş ve ayaklarımda birikmişti. Bunu acıyan parmak uçlarımdan anladım. Örümceğin, bana zarar vermeden odadan çıkmasını beklerken bir yandan da arkasından kapıyı kapatmanın planını yapıyordum. Ancak yeni bir his, örümcek odadan çıkıp gitmiş olsa da, kapıyı arkasından kapatmama izin vermedi. Bir yerlerden işittiğim o ses bana ''Hadi.'' dedi. ''Peşinden git.''

Sanki yatağım bir koruma kalkanıydı da ondan uzaklaştıkça tehlike biraz daha büyüyecekti. Buna rağmen benimle konuşan o sese boyun eğmeliymişim gibi de hissediyordum; çünkü bana göstermek istediği şey önemli olmasa yanıma kadar gelmezdi.

''Peşinden git.'' demeye devam ediyordu. Ellerimle kapının kıyısından destek alıp koridora baktım. Örümcek, merdivenin başında durmuş bana bakıyordu. Aniden o noktadan üstüme atlama ihtimalinden korksam da, hareketsizce beklemeye devam ettim. Bir anlığına bana doğru geleceğini sandım ama tedirginliğimin gafletine uğramış ve örümceğin harekete geçtiği yönü ayırt edememiştim. Tüylü bedenini basamaklardan aşağı taşıyordu. Hızlı hareket ettiği için onu kaybedebilirdim. Bu yüzden korkan birine göre yavaş ilerlemiyordum.

''İzle onu.''

Merdivenin başına geldiğimde örümcek salona inmiş, orta sehpaya doğru yürüyordu. Birkaç basamak indikten sonra merdivene oturdum ve sessizce beklemeye başladım. Gözlerim sadece örümceğe odaklandığı için sehpanın üstünde duran ahşap kutuyu çok geç fark etmiştim. Daha önce görmediğim bir kutuydu ve bu eve ait olduğundan şüpheliydim.

HakiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin