🍀1. BÖLÜM🍀

192 81 94
                                    

    Bir insan neden suçlunun cezasını suçsuzdan çıkartırdı ki? Neden hep küçükler incinirdi? Bu dünya neden güçlülerin dünyasıydı? İnsan hayatta bir defa ölmez miydi? Neden ben defalarca kez can çekiştim o zaman? Bataklığın dibinde bile değilim. Bu bataklık nasıl bir yerse bat bat bitmiyor. Kötüler mi çok güçlü yoksa iyiler mi kendini aciz görüyor? Bir insan hayatta ne kadar yorulabilir? Ben artık yorulmaktanda yoruldum. Ben artık doğan güneşi görmek istiyorum. Karanlığa sığınmak değil. Artık avazım çıktığı kadar bağırmak istiyorum susmak deği. Kısacası ben artık yaşamak istiyorum ölmek değil...

                                             
                                                  5 Mart 2020

Yine kabuslarla dolu bir gecenin ardından kan tere batmış bir halde uyandım. Artık alışmıştım böyle uyanmaya ama bıktım, bittim,tükendim artık bu kabuslardan. Ne zaman normale döneceğimi --gerçi normal halimde bile çok düzgün sayılmam ama idare ediyoruz işte -- bilmiyordum. Yataktan doğruldum, kalkıp direkt duşa girdim ve üzerime siyah triko kazağım ile siyah pantolonumu giyip aşağı indim. Annem sofrayı kuruyordu. Benim solgun yüzüme bakıp sahte gülümsemesiyle "günaydın"dedi Eren Bey hala uyanmamıştı. Bense okulum erken başladığı için《aslında bugün okuldaki ilk günümdü》daha erken kalkmıştım. Aslında bugün okulu asmayı planlıyordum 《doğruyu söylemek gerekirse abimin ölümü üzerine okula hiç gitmek istemiyordum》ama annem çakmasın diye erken kalktım. Sanki benni ne kadar umursuyorduysa sadece başına kalmamam için. Bendeki de lâf. Ama yoksa tüm gün babamın çenesine maruz kalacaktım evde. Tabi konuştuğu lâflarda beni azarlamaktan başka nir kelime kullanmıyordu. Neymiş efendim ben deliymişim, hastaneye gitmişim, ilaç kullanmışım. Yahu be adam. asıl deli sensin. Bunları böyle yorumlamak en büyük deliliktir zaten.
Annemin bana "Huu kız uyansana azcık kibar olalım dedik, günaydın dedik hanfendi tınlamıyor. Otur da kahvaltını yap."

Heeh zaten anlamalıydım annemin bana güzel bir şeyler söylemesinin altından bir şeyler çıkacağını. Masaya oturdum, Annem babam ve ben ilk defa sessiz bir yemek yedik. Dışarıda yağmur yağıyordu. Benim de zaten en sevdiğim havaydı yağmurlu hava. Yemeğimi bitirip kapıya yöneldiğim sırada telefonumu odamda unuttuğumu fark ettim. Odama çıktığım sırada karşımda gördüğüm şey beni şoka uğrattı. Odamın penceresi açıktı ama ben hiç açmamıştımki. Aşağı indiğimden beri annem de hiç yukarı çıkmamıştı. Belki de dalgınlığıma gelmiştir diye kendimi geçiştirerek camları kapattım telefonumu da alıp tekrar aşağı indim. *ilk günden okulu asan bir kız çocuğu şahane* Ayakkabılarımı giydim dışarı adımımı  atar atmaz büyük bir şimşek çaktı. Zaten ben gittiğim her yere olumsuzluklarını da götürürdüm. Kulaklığımı da takıp Sezen Aksu'ya ait olan <Ben De Yoluma Giderim> şarkısını açıp dinlemeye başladım bu şarkıya bayılıyordum. O sırada yanımdan hızla bir araba geçıp gitti. O gitti ama arkasında da yerlerdeki sudan ıslanmış olan bir adet Deniz bırktı. Ben
"Be adam insan gibi sürsene şu arabayı, bir de soför olacaklar Allah'ım ya kasaptan mı aldın ehliyetini geri zekalı."diye çemkirirken yoldan geçen herkes bana bakıyordu. Tam o anda bir çocuk bana çarparak hızlıca geçti kendi kendime <insan bi özür diler ya öküz> diye söyleniyordum. Yok kesin bende bir şey vardı. Normal bir insan bu kadar şanssız olamazdı yoksa, değil mi? Bir anda gerçekten okula doğru yürüdüğümü fark edip yönümü değiştirdim. Gitmeyecektim işte bugün okula. Yolun üzerindeki bir kafeye geçip gözüme kestirdiğim cam kenarındaki boş masalardan birine geçip oturdum. Bu kafeyi buraya taşındığımız ilk hafta keşfetmiştim. O günden beri ne zaman canım sıkılsa buraya gelip kafa dağıtırdım. Kendime bir kahve söyledim, arkama yaslandım ve müziğimi dinlemeye devam ettim. O sırada içeri garip görünümlü tamamen siyah giyinmiş uzun boylu bir adam girdi. Adam diyorum çünkü yüzünü filan şapkadan dolayı hiç görmiyordum. Garsona bir şeyler fısıldayıp kafenin en tenha yerine geçti. Elleri ise eldivenliydi. Şapkasını çıkarıp dizlerini iynatmaya başladı. Bir yandan da etrafa bakınıyordu. Sanki birini bekliyordu. Merakla doğrulduğum sırada kapıdan aynı tipte simsiyah bir adam girdi. Etrafı kolaçan edip o adamın yanına gitti. Şu anda ikisini de çok net görebiliyordum. Bir dakika adam diye bahsettiğim çocuk kafasını kaldırdığında olağanüstü yüzünü ve sanırım maviye benzeyen gözlerini gördüm. Harbiden çok yakışıklıydı. Hafif kirli sakalları ve dümdüz burnuyla gerçekten de göz alıcıydı. Yanına gelen adamla bir şeyler konuştular ve adam kalkıp gitti. Masada oturan çocuk yumruk yaptığı elini masata vurarak hışımla kalktı. Ne oluyordu böyle acaba? Merağıma yenik düşmemeye çalışarak önüme döndüm ve müziğime odaklandım.

Aslında hayatta güzel şeyler yaşayanlar vardı. Hayat onlara güzel şeyler yaşatıyordu. Tabi bana gelince but not for you diyordu hep. Alışıktım zaten ben hüsrana uğramaya. Ne de olsa yaşanmışlıklar insanı bu hale getiriyordu...

----------------

Tekrardan herkese merhabalar. İkinci bölümle tekrardan sizlerleyim. Bu bölümde daha hikayeye yeni başlıyoruz.
Sizce kafedeki o çocuk kimdi?
Ne konuşuyorlardı?
Peki Deniz'in başına neler gelecek okulu astığı ve okula başladığı ilk günde?
Bu soruların cevaplarını ileriki bölümerde göreceğiz. Kitabım için oy ve yorumlarınızı bekliyorum. Yeniden görüşünceye kadar evde kalın, hoşça kalın ♡♡♡

Deniz'in Ayaz'ıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin