KK | ESFEL

13.6K 1.7K 1.8K
                                    

"Dila, dinle beni!" Şefkat, karşımda diz çökmüş acınası bir ses tonuyla benden medet umuyordu. Titrememesi için tüm gücümle sıktığım silahı alnına daha çok bastırdım. Başı geriye giden Şefkat, beni şimdi daha iyi görüyordu.

"Adımı. Ağzına. Alma!" Zorlukla bir nefes aldım. Midem Şefkat'i karşımda gördükçe bulanmaya başlamıştı. "Seni inlete inlete öldüreceğim adi şerefsiz. Son saatlerini yaşıyorsun!" diye bağırdım. Sağ ayağımı kaldırıp karnına bir tekme attığımda geriye savruldu, başını arkasındaki arabaya çarptı. Bu sırada Miraç' a dönüp, "Gidelim." dedim.

Miraç hırıltılı bir nefes aldıktan sonra arabaya yaslı olan Şefkat'in iki yakasına yapışıp ardı ardına üç tane yumruk attı. "Kaçabileceğini mi sandın it!?" diyerek kulağımı çınlatacak bir yüksek sesle bağırdı. Onun öfkesi o kadar yoğundu ki bir an benim öldürmeme engel olacak düşüncesi aklımdan geçmedi de değildi.

Miraç, tekrar doğrulduktan sonra elimi tuttu. Arkamı döndüğüm sırada, "Dinle beni! Bildiğin gibi değil!" diye bağıran Şefkat'i duymamaya çalıştım. Evet, bazı şeyler hiç bildiğim gibi değilmiş. Bunu aşağılık babam sayesinde çok net anlamıştım zaten. Şefkat'in bir abiden çok bir sapık olduğunu anlamıştım. Hücreden kaçarken teşekkür etmek için boynuna sardığım kollarım, düşüncelerimi hissetmiş gibi sızlamaya başladılar. Bir yanım ona saatlerce eziyet edip benden çaldıklarının bedelini ödetmek istiyor, bir diğer yanım da yüzünü görmeye tahammülüm olmadığı için kafasına tek bir kurşun sıkıp onu yeryüzünden silmek istiyordu.

Baskın tarafın hangisi olduğunu şimdi elim Miraç'ın iri avucu arasındayken gayet net algılayabiliyordum.

"Kapat lan çeneni!" diyerek bağıran Batu'nun sesini ve aynı anda Şefkat'in acı iniltisini duydum. Miraç'ın elini daha çok sıkarken siyah bir minibüsün önüne gelmiştik. Ne ara getirildiği hakkında bir fikrim yoktu ama zaten indiğimiz aracın sağlam bir yeri kalmamıştı. Miraç eliyle beni yönlendirip koltuğa oturttuktan sonra yanındaki Ender'e döndü.

"Depoya götürün. Buradaki arabaları da temizletmek için Andre'nin yanına beş adam bırak. Diğer herkes depoya." dedi otoriter bir edayla. Ender, başını hızla salladıktan sonra arabanın yanından koşarak uzaklaştı.

Sonunda bir nebze olsun sakinleşen ortamı hissettiğimde derin bir nefes çektim. Bu kadar yorucu olmasını ya da en azından başıma bu kadar çok kurşun yağmasını beklemiyordum. Kulaklarım hâlâ dibimde sıkılmış onlarca kurşun yüzünden çınlarken gözlerimin önüne her Şefkat'in yüzü geldiğinde de midem bulanıyordu. Uzanıp yanımdaki pencereyi açtığımda içeri bir nebze olsun giren temiz hava ile derin bir nefes aldım. Bugün güçlü durmam gerekiyordu. İçimdeki tufanı dışarı yansıtmamalı, hedefimden şaşmamalıydım.

Bugün Şefkat'i öldürmek, geçmişi zihnimden silmeyecekti. Bana yaptıkları yaşanmamış olmayacaktı ama acı çektiğini görmek içimdeki yangına en azından bir kova su dökecekti.

"İyi misin?" diye soran Miraç'ın endişeli sesini duyunca başımı ona çevirdim. Çoktan yanıma oturmuş, kucağına kırmızı bir çanta almış ve bana doğru dönmüştü.

"Olacağım." dedim başımı usulca sallayıp. Çantanın içinden birkaç malzeme çıkardıktan sonra çenemden tutup başımı tam anlamıyla ona döndürttü. Alnımdaki yarayı çoktan unutmuştum bile ama Miraç, şimdiki gergin yüzünden anladığım gibi aklından bile çıkartmamıştı. Islak bir bezle kurumuş kanı yavaşça temizlerken gözleri dikkatle yarama çevrilmişti. Ben ise o koyu kahvelerde takılı kalmış gibiydim. Baktığım ama bir şey görmediğim bir zaman dilimindeydim.

Bugün yaşadıklarımla aklımda onlarca soru işareti belirmişti. Bir iş adamı olarak tanıdığım Miraç ve ailesi böyle bir çatışmaya girip babamın adamlarını nasıl alt edebilmişti? Kendisi hakkında pek bir şey söylemeyen Miraç, aslında kimdi?

KARA KİRAZ | 1 (TAMAMLANDI)Where stories live. Discover now