Özgür -9-

535 44 60
                                    

🎵 Hidra - Çünkü Bu

"Benle yürü de kadın, o boş mezarları keşfedelim."

Karanlık odadaki tek ışık, perdeleri açık penceremden gözüken sokak lambasının soluk ışığıydı. Gözlerim dehşet verici bir şekilde acırken tavana bakarak şişedeki son yudumu mideme gönderdim. Birazı da tişörtüme dökülmüştü ama bunu önemsemedim. Önüme koyduğum geniş sehpanın üzerindeki şişeler bir bir boşalıp parke zemindeki yerini alıyorlardı. Kapım milyonuncu kere zorlandığında elimdeki boş şişeyi de yere atıp kırılma sesini duyduktan sonra ayağa kalktım.

Gardırobumdaki aynanın karşısına geçip kendimle karşılaştığımda şaşırdım, boş boş aynaya bakıyordum. Şaşırmıştım, çünkü ağladığımı bile yeni fark ediyordum. Ne ara bu kadar deliye döndüğümü ise düşünecek kafada değildim. Kıpkırmızı gözlerimin üzerine ellerimi kapatıp biraz ovuşturdum. Kapım hâlâ zorlanıyordu.

"Kimsin?" diye bağırdım şuursuzca. Acımı hissetmiyordum, beynimi de hissetmiyordum. İstediğim tek şey hiçbir şeyi olamadığım Fatih'ti. Benimle olmalıydı, onunla olmalıydım ve belki bir de o güzel boynuna öpücüklerimi kondurmalıydım. Orada yaşayabilirdim, itirazım yoktu.

"Benim Dicleş." diyen ses, kardeşim Yağmur'dan başkası değildi. Parmak uçlarım bir şişe alkolün isteğiyle sızlarken sarsak adımlarla gidip kapıyı açtım. Sonrasında yatağıma geri dönemeyecek kadar yorgun olduğumu hissettim ve oturdum kapı önüne. Yağmur içeri girdiğinde gözlerimi kapatıp kafamı, beni hapseden lanet olası duvara yasladım. Kimseyi görmek istemiyordum ama kardeşim kimse değildi. Ona ihtiyacım olduğunu görebildiğine emindim. Bitik durumdaydım. Bir erkeğin tek bir sözüyle dağılabilecek bir kız olmamıştım hiçbir zaman. Ve hiçbir zaman kendimi bu denli kaybetmemiştim biri için. Fatih, beni yoruyordu. Kalbimi avuçları arasına almıştı, öylece sıkıyordu parmaklarını. Onunla geçirebileceğim güzel zamanların hayaliyle kendimi avutuyordum ve onun buna bile izin vermeye niyeti yok gibiydi.

Beni kırmıştı.

Burnumu çekip parmağımla alkol dolu sehpayı işaret ettim. Yağmur oraya dönüp baktığında, "Bir şişe daha getirsene." dedim zorlukla. Dişlerim birbirine çarpıyordu.

"İçme artık." dediğinde gözlerimi devirdim. Yağmur da beni yoruyordu. Ne demeye açmıştım sanki lanet kapıyı? Kimse benim saçma isteklerimle uğraşmak zorunda değildi. Kendime çektiğim dizlerimi serbest bırakıp duvara tutunarak ayağa kalktım. Birkaç kez düşme tehlikesi atlatsam da, sonuç olarak yatağımın üzerine oturabilmiştim. Elime gelen herhangi bir şişeyi kafama diktim. Hepsini sarhoş olmadan önce açıp önüme dizmiştim. Sarhoş olunca sapıttığımı bilecek kadar zekiydim hâlâ.

Yağmur'un eli odamın ışığını açmak için duvarda gezindiğinde ofladım. "Hayır geri zekalı. Açmak istesem açardım zaten." diye tısladığımda her şeyi boş verdi ve gelip yanıma oturdu. Sehpanın üzerinden aldığı bir şişeyi dudaklarına götürdüğünde bunun bira olduğuna emindim. Yağmur ağır şeyler içmezdi.

"Lan!" diyen dehşetli sesini duydum ardından. Kulaklarım hâlâ duyabiliyorken Fatih'in sesini duymak isterdim oysa.

Dakikalar birbirini kovalarken ardı ardına çalan telefonun melodisi de eklendi yorgun zihnime. Bu Yağmur'un telefonuydu. Önemsiz. Belki de benimdi. Yine önemsiz.

Boşalan diğer şişeyi de savurup ardından eşlik eden gürültüye gülümsedim. Elime yeni bir şişeyi aldığımda, bunun kaçıncı şişe yahut hangi alkol olduğunu bilmiyordum. Sırtımı yatakla buluşturup yüzüme döktüm acı sıvıyı. Genzim ağır tadıyla yanarken, kirpiklerimden bile aktı içki.

ÖZGÜR | TextingOù les histoires vivent. Découvrez maintenant