and I don't ask too many questions

533 44 53
                                    

Calum | 2020

Dakikalar geçmek bilmiyordu.

Tanrı, o bana bu kadar yakınken yanına gidip konuşamamanın veya bensiz mutlu oluşunu izlemekten başka hiçbir şey yapamayacağımı fark etmenin bana çektirdiği ıstırabın farkındaydı muhtemelen. Bu yüzden zamanı yavaşlatmış, kendi içimde düşüncelere boğulmam için bana fırsat vermişti. Geçen bir dakika bana bir saat gibi hissettiriyordu, masadaki konuşmaya katılamıyor, törene odaklanamıyordum. Dikkatim yalnızca ondaydı, kulaklarım yalnızca onun sesini işitiyordu ve kahkahasını her duyuşumda kalbimde ayrı bir sancı oluşuyordu.

Onu doğru düzgün izleyemiyordum bile. Töreni sunan Jack Whitehall masaların arasında gezinip gereksiz espiriler yaparak seçtiği kişilerle konuşuyor, insanları kahkahaya boğuyordu ve kameraların beni ona bakarken yakalaması demek, Jack'in yeni hedefi olmamız demekti. Gerginliğim gittikçe canımı sıkarken içtiğimiz kokteyllerin alkolsüz oluşu bana hiçbir şekilde yardımcı olmamıştı.

Birden omzumda hissettiğim baskıyla irkilerek masaya dikmiş olduğum bakışlarımı Ashton'a çevirdim, tüm arkadaşlarımın bana baktığını yeni fark ediyordum. Herkes endişeyle ve neredeyse acırcasına bakarken Luke'un kaşları hafif çatılmıştı, şu bir ayda ne zaman bir araya gelsek olduğu gibiydi. Ona bakmak bana her defasında Cynthia'ya bağırışımı hatırlatıyordu ve kendimi olduğundan daha da boktan hissediyordum.

"Sana on defa seslendik, ortama dönmelisin artık." Ashton'ın dedikleriyle dalgınca kafamı salladım, kaç dakikadır masanın beyaz örtüsünü izleyerek gürültüler arasında Cynthia'nın sesini yakalamaya çalışıyordum kim bilir. Genel olarak Niall'ın sesini duyuyordum, diğerlerini bastıracak kadar yüksek sesli konuşuyordu. O ne zaman konuşsa, arkasından Thia'nın gülüşü duyuluyordu. Bunu seviyordum.

"Calum, az sonra adaylığımız açıklanacak. Böyle görünmemelisin."

Michael'ın dediği üzerine başımı ovuşturup "Beni bırakmanızı söylemiştim size." diye kısık bir sesle mırıldandığımda Ashton'a bakmadığım halde göz devirdiğini biliyordum. Tekrar kabuğuma çekilecektim ki Luke'un dediğime sert bir şekilde cevap vermesiyle yorgun bakışlarımı beni delip geçecek gibi bakan mavilerine diktim.

"Seni bırakmak benim de hoşuma giderdi ancak hayranlarımız uzun süredir bu töreni bekliyor, onlara aptal üzgün suratından daha fazlasını borçlusun."

Bugün duygusal olarak çökmüş durumdaydım ve ona cevap verecek enerjim yoktu. Sierra Luke'un sinirlendiğini fark edince bir şeyler fısıldayarak onu sakinleştirmeye çalıştı, kavga edebileceğimiz bir ortamda değildik çünkü. Geçenlerde Michael'ın evinde yaşanan kaosun tekrar etmesini istemezdik.

"İkiniz de susun ve yüzünüze birkaç saat için gülümseme yerleştirerek töreni izleyin." Michael homurdanarak konuştuktan sonra bir nefes verdim ve bakışlarımı sahneye çevirerek törene tutunmaya çalıştım. Birkaç saat sonra özgür olacak ve evimde dilediğimce acımı çekebilecektim. Performans için Hailee Steinfeld sahneye çağırıldığında gözüm ister istemez Cynthia'ya çevirildi, yüzünde koca bir gülümsemeyle arkadaşının birlikte yazdıkları şarkıyı seslendirmesini izliyordu. Bu şarkıyı yazdıktan sonra eve geldiğinde dizlerime oturmuş, gülümseyerek dudaklarıma uzun bir öpücük kondurmuştu. Gülümsemesi bana bulaşmış bir şekilde belinden tutarken "Ne oldu?" diye sormuştum. Omuz silkerek kollarını boynuma dolarken, sıradan bir şey söyler gibi "Bana ilham oldun." demişti. Sonra da gözlerimle yanaklarımın birleştiği noktaya bir öpücük kondurup şarkıyı mırıldanmaya başlamıştı. Her dizeden sonra öpücük kazanmak hoşuma gittiğinden mi yoksa sözlerin güzelliğinden mi bilmiyorum ama o an gerçekten hayatımdaki sayılı kutsal anlara girebilirdi. O kutsal anların hepsini Thia ile olduğum dakikalar oluşturuyordu zaten. 

Thin White LiesDonde viven las historias. Descúbrelo ahora