GİRİŞ| YALANCI ÇOBANIN ASIL HİKAYESİ

1.4K 222 305
                                    


Sizlere bir soru sormak istiyorum:

Yalancı çoban efsanesini bilir misiniz?

Biliyorsunuz, biliyorum şu an duraksadınız çünkü.

Yalancı çoban hikayesi, henüz küçük bir çocukken bize anlatılan, kulağımıza fısıldanan, uyarıldığımızda korkutmak için söylenilen söz, kim bilir belki de bir hakaretti.

Hikayenin sonunu da hatırlıyorsunuz değil mi?

Hatırladığınızı biliyorum çünkü şimdi de duraksamamaya çalıştınız.

Hikayenin sonunda yalancı çoban gerçeğin güneşi altında yalanları ile erimiş, elindeki bütün kuzuları kurda yem etmiş.

Şimdi, siz bütün önyargılarınızın celladı olun ve sadece benim ağzımdan hikayeyi bir daha dinleyin.

Yalancı çoban hikayesini bilmeyen yoktur. Çoban bir sahtekardır, kendi nankörlüğünü ve vurdumduymazlığını bıçağına bilemiş, insanlara acımasızca saplamaktan çekinmez.

Masum köylülerin yerine üç defa koca tepeden koşarak inen yalancı çoban, ikisinde masum köylüleri aldatmayı başarır, üçüncü kez gelip çattığında ise bir tek kendini aldatır.

Kandıran çoban ve yanında kandırılan saf köylüler.

Böyle mi biliyorsunuz? Evet, siz böyle biliyorsunuz çünkü size hikaye böyle anlatıldı.

Yalancı Çoban hikayesi; bir değişimin, bir ihanetin, bir aldatmacanın ve aldanmanın bir araya gelerek birbirine sarıldığı bir hikayedir.

Benim zihnimdekiler ve hikaye buraya kadar anlaşarak ilerliyor lakin bundan sonrası, sadece benim zihnimdekiler ile devam ediyor.

Yalancı Çoban hikayesinde bir kötü var, evet fakat iyisi yok.

Sizin burada atladığınız çok büyük bir şey var ki o da köylülerin hiçbir zaman tam olarak melek olmamasıydı. Doğru, onlar melekti fakat cennetten kovulmuş meleklerdi. Onlar iblisin ruhundan birer parça taşıyan zalim insanlardı. Hepsinin gözleri şeytanın diğer kör gözüne ait, nefesleri iblisin sıcak ama acımasız soluğunu bırakıyordu yüzlere. Onların elleri, şeytanın yıkandığı sulara batıp çıkmıştı. Şeytani köylüler, aslında insan bedenine girmiş kötülerdi.

Bir silüet olarak çobanın kulağına fısıldadılar, çoban kabul etmedi. Ona arkadaş olmak istediklerini söylediler. Çoban bir uzun değneğine ve kuzularına, bir de etrafına baktı. Bu zamana kadar çobanın tek arkadaşı, hayvan olan kuzular olmuştu. Onları o kadar severdi ki bütün köyde çoban ve kuzuları diye anılırdı.

Birden kalbinde bir eksiklik hissetti ve o an, fark etti. Çobanın hayvanlardan başka hiçbir dostu yoktu. Bunun nasıl bir his olduğunu merak ederek bilmeden bir günahı omzuna aldı.

Heyecanla gözlerini kırpıştırdı ve kabul etti. Çoban onlarla eğlendi, tereddüt etti, duramadı. Ne dese uydu, ne dese sustu, ne dese güldü.

Bir gün çobandan kendilerini aldatmasını ve kuzuları yalnız bırakmasını istedi köylüler.

Bir kez yap dediler, çoban merak etti.

İki kez yaptı, çoban omuz silkti.

Üçüncü kez yaptı, tereddüt etmeye vakit kalmadı.

Çoban bunu neden yaptığını bilmedi ama bir şeyler kalbini rahatsız ediyordu. Üçüncü kez kuzularını yalnız bırakıp köylüleri aldattığında kurtlar, ak kuzuların etrafını sardı.

Çoban korkuyla virane evlerin yanından rüzgar gibi geçerek bayır aşağı koştu. Herkesi omuzlarından silkti, kan revan içinde kendine getirmeye çalıştı. Gözlerine endişe ve kaybetme korkusuyla baktı.

Köylüler ise gülümsedi.

Çoban onlara şaşkınlıkla olanları anlattı, onlara inanmıştı, oysaki köylüler kollarını kavuşturdu.

Çoban inanmayı seçmişti ama inanmak, balığın onu kapmak için bekleyen aç kartalı bile bile suyun yüzeyine çıkmasıydı.

Çoban, arkadaş bildiği, tek varlığı olduğu kuzuları kurtarmak için titreyen ellerini hızlıca sallarken köylüler bu sefer onu bir küre içine aldı ve etrafında döndüler. Çoban o daireden geçemedi, onları kurtaramadı.

Ve çoban o an, şapkasını eline alarak ulvi meşe ağacının altına, omuzları delicesine ağlamaktan sarsılırken usulca çöktü.

Çoban anlamıştı; bir insanın dostluğu, bir hayvanın dostluğu değildi. Bir hayvan ile aralarında olan dostluğu, ademoğluyla bir tutmak hayvanlara karşı söylenilen kusurdu.

Bir süre sonra haber geldi, çoban yaşadığı kederi ve sırtındaki vicdan azabını taşıyamayarak kendini asmıştı.

Size demiştim, yalancı çoban efsanesi, bir gerçeğin camdan özünü patlatarak yalana dönüşme serzenişidir.

Onları uzaktan izlerken şimdi zamanı geriye alıyorum, yelkovan akrebin üzerine basarak yeni rakama atlayacak iken aksadı, kurtlar geriye adımlamaya başladı, kuşlar ileriye uçmayı bıraktı.

İşte şu an, her şeyin başlayacağı ve sona ereceği o vakitteyiz. Zamanı durdurdum, yeniden başlatacağım şimdi.

Acele edin, durmayın!


Koşun,


gidin,


yanına varın,


çobana söyleyin,
                               o masum.



ᴵ̇ | ᴵ̇

Yalancı çobanların, masum kuzuların, günahkar köylülerin ve hırslı kurtların arasına hoş geldiniz.

Tek bir şey söyleyeceğim size:

herkes yalan söylüyor.

Kurgu yazım tarihi: 21 Mart 2020Yayımlanma tarihi: 26 Mayıs 2020

¡Ay! Esta imagen no sigue nuestras pautas de contenido. Para continuar la publicación, intente quitarla o subir otra.


Kurgu yazım tarihi: 21 Mart 2020
Yayımlanma tarihi: 26 Mayıs 2020

ÇOBANA SÖYLE O MASUM Donde viven las historias. Descúbrelo ahora