xxxiii:

1.1K 123 42
                                    

kaç dakikadır öpüştüklerini bile hesap edemez hale gelmişlerdi. bilmiyorlardı ve bu ayrıntı çokta umurlarında değildi. sadece birbirlerini umursuyorlar, dudaklarının tadı ile sarhoş olmayı seçiyorlardı.

nefessizlikten ciğerlerinin yanmaya hissettikleri zaman ilk önce jeno çekilmişti, ama bu tam bir çekilme sayılmazdı, yüzlerinin arasında milimetreler vardı yine. fakat bunu fırsat olarak görüp birbirlerinin dudaklarında soluklanmışlardı ve yıllardır hiç bu kadar huzurlu hissetmemişlerdi.
jaemin bu güzel anı bozmak istemese de, tam yarım saattir öpüşüyorlardı ve artık onunla buradan çıkmak istiyordu.
jeno da aynı şeyleri düşünüyordu içten içe, o yüzden yavaşça jaemin'in elini kavrayıp sıkıca kenetledi kendi elini.
konuşmadan kenetli ellerine bakıyorlardı, şimdi ikisi de dokunsanız ağlayacak gibi duruyordu.

jaemin titrekçe bir nefes verip aşık olduğu adama baktı bir süre. jeno gözlerini ellerinden çekmemişti ama buğulu bakışları üzerinde hissedince kafasını yavaşça kaldırdı. gözleri tekrardan buluştuklarında kalpleri sahiplerini bilirmişçesine atmaya başladı.

"gidelim mi buradan?"

jaemin'in sorusu ile jeno anında kafasını olumlu anlamda salladı, artık aşklarına tüm evren şahit olsun istiyordu.
ama jaemin tam çıkışa doğru ilerleyecekken jeno onu durdurdu.

"en önemli şeyi almadan gitmeyelim."

kısa süreliğine ellerini bırakıp masasına gitti, uğultulu tepeler orada açık bir şekilde duruyordu. hızlıca kitabı kapatıp eline aldı ve tekrardan kenetledi boşta kalan elini jaemin'in eline.

jaemin kitabı gördüğünde genişçe gülümsedi ama bu gülümseme, her an gelecek olan ağlamanın habercisi gibiydi. jeno bunu farketmiş gibiydi çünkü jaemin'in bir şey demesini beklemeden o önde, jaemin arkada olarak çıkmışlardı kütüphanelerinden. şimdi yan yana ilerliyorlardı, yüzlerindeki tebessüm her şeyi kanıtlar nitelikteydi. onlar için uzun süre olmuştu içten tebessüm etmeyeli.

"seni bir yere götüreceğim sevgilim."

akşamın huzur veren sessizliği jaemin'in lafı ile bölündü. jeno gözlerini zaten ondan alamıyordu, üstüne üstlük sondaki o hitap çocukça zıplayıp neşeyle kahkaha atmasına sebep olmuştu. yıllardır ilerlediği bu yollar bile buna ilk defa şahit oluyorlardı, jeno'nun ve jaemin'in birbirlerini bulması, yalnız olmayışı şaşırtmıştı.
jaemin onun bu tavırlarına aynı şekilde karşılık verdi, aynı anda zıplayıp kahkaha attılar bir süre.

zıplamayı bırakıp dip dibe yürümeye başladılar tekrardan, o sırada jeno jaemin'e, jaemin'in ona daha çok aşık olmasına neden olacak şeyler söyledi:

"istediğin yere götür beni sevgilim, seninle cehenneme bile giderim."

jaemin bu laflara karşılık daha da sıkıca tutmuştu sevgilisinin elini. o sırada jeno yola bile bakmıyordu, tek odağı jaemin'di. jaemin onu doya doya öpmek ve izlemek için can atıyordu. o yüzden adımları fazlasıyla hızlıydı.

"biz gerçekten sevgiliyiz, değil mi?"

jeno'nun aniden gelen sorusu, jaemin'in kumsala girmesi ile şimdilik yanıtsız kalmıştı. jaemin bu sorunun asıl yanıtını her gün ona kanıtlayacaktı zaten.
jeno jaemin'in arkasından ilerleyerek en sevdiği deniz kokusunu içine çekti. sevgilisi denizi çok sevdiğini biliyor olmalıydı, bu ona hayran kalması için bir sebep daha seriyordu gözünün önüne.

kumsal bu gece bomboştu, dalgalar öfkeli değildi, her şey olduğundan daha güzel görünüyordu.
jaemin sevgilisinin elini bırakmadan denize kadar yürüdü. en sonunda denizin biraz daha uzağında durdu, yavaşça oturdu sevgilisi ile birlikte kumlara.
gökyüzünde bugün normalden fazla yıldız görünüyordu, ikisi de bunu farketmişlerdi.

that book in the library & 𝑛𝑜𝑚𝑖𝑛Where stories live. Discover now