twenty

668 68 27
                                    


tamamen karanlık olan odanın üzerimde bıraktığı kasvetle ayaklandım ve perdeyi aralayıp içeriye biraz ışık girmesini sağladım. çocukluğumdan bu yana yabancı olan ve kendimi rahat hissetmediğim yerlerde uyumak, vakit geçirmek benim için oldukça rahatsız edici olmuştu.

camın ardından yavaş yavaş aydınlanan gökyüzüne baktım. düşünecek onca şeyin arasından bir isim seçtim kendime. yüzümdeki ufak tebessümle düşledim onu biraz.

kendini biraz kötü hissettim. yaşanan bunca şeye rağmen hala ondan uzak durmam gerektiğini düşünüyordum. yapmam gerekenin bu olduğunu biliyordum ama istemiyordum. sadece bir kez olsun, ayrı geçirdiğimiz onca ayın ardından doyasıya sarılmak istiyordum ona. her şeyi unutmak, onu affetmek, kırgınlıklarımı, gururumu hiçe saymak istiyordum.

jongin'i hala seviyordum.

birlikte geçirdiğimiz bir kaç hafta, onun için hissettiğim şeyleri hatırlamama yetmişti. onu kalbimden sildiğimi sanıyordum ama henüz aklımdan bile çıkaramadığım birini kalbimden çıkaramazdım.

onu aklımla ve kalbimle seviyordum. onu sevmeyi seviyordum. yaşanan onca şeye rağmen hala onu sevmek istiyordum.

bedenim onu görme isteğiyle yanıp tutuşurken gözlerimi kapıya diktim. burada olduğumdan bile haberi yoktu. gördüğünde nasıl bir tepki verecekti? ne düşünecekti? sarılacak mıydı bana? ya da hastahanede ona söylediğim şeyleri hatırlatıp kendine, beni yanında istemiyor mu diyecekti?

telefonuma gelen bildirimle koltuğa fırlattığım telefona döndüm. o sırada odanın kapısı açıldı. Sehun'dan gelen mesajı okumaya çalışırken bedenimde hissettiğim gerginlikle kapıdan giren bedene baktım.

artık geldiğinde onu hissediyordum.

bacaklarını saran siyah kotu belinden düşmek üzereydi ve üzerinde ters giydiği siyah bir tişört vardı. elleri dağınık saçlarında gezerken toparlanan tişörtü karnını biraz açığa çıkardı. gözlerim açıktaki tenine kayarken adımları durdu. uykulu olduğundan mı bilememem henüz açamadığı gözlerini biraz ovdu.

konuşmadım, ilk tepkiyi onun vermesini bekledim.

kısa bir süre boş boş suratıma baktıktan sonra eliyle başını ovaladı ve "içkinin etkisi şimdiye gitmiştir diyordum." diye söylendi. içeriye girip kenardaki dolabı açıp bir şeyler aldı. "o kadar içmemeliydim. hala halüsinasyon gördüğüme inanamıyorum." diyerek odadan çıktı.

öylece arkasından bakakaldım.

ardından kapının önünden bir bağırış sesi duyuldu. öne doğru bir adım attığımda Jongin'in "ne vuruyorsun? başım çatlıyor resmen." dediğini işittim.

bir kez daha sessiz çıkarmaya çalıştığı sesiyle bağırdığında dudaklarım iki yana kıvrıldı.

"gerizekalı. gerçekten halüsinasyon görüyorum deyip mi çıktın odadan? sen tam bi aptalsın."

Joy'un onu azarlamasına istinaden kapıyı araladım. Jongin iki büklüm olmuş ensesini sıkan parmaklardan kurtulmaya çalışırken Joy sinirli durmaya çalışarak ona bir şeyler söylüyordu. ama bu durumdan zevk aldığı oldukça belliydi. onunla uğraşmak hoşuna gidiyor olmalıydı.

önce Joy'a baktığımda bir süre diğer tarafa dönmedim.

"Jennie?" diye uykulu sesiyle konuştuğunda üstüne atlamak istedim. ciddi manada üstüne atlamak istedim. ama bunun yerine sadece derin bir nefes aldım. tam şu an ona karşı ne kadar sevgi dolu olduğum gerçeğini görmezden geldim.

flower garden || jenkaiWhere stories live. Discover now