one - what i want to do

3.4K 214 242
                                    

Yetimhane. Kimisi için kurtuluş, kimisi için ise küçük çaplı bir hapishane. Eğer ekonomisi iyi olmayan bir ülkede bir yetimhaneyse, genelde soğuktur. Çalışanı yeterli olmadığı için işlerle ilgilenen çocuklardır. Müdürü bu işten bıkmış biriyse çocuklar için bir kabustur.

On iki yıl önce gerçekleşen bir virüs salgını yaşanmış, bunu fırsata çevirebilen teröristler pek çok saldırılar gerçekleştirmişti. Bu nedenle ekonomiyle beraber her şey mahvolmuştu, kendini toparlamayı bir şekilde başaran ülke şimdi de kendine zor yetiyordu.

Yetim çocukların sayısı saldırılar ve salgın nedeniyle artınca, normalde elindeki çocukları reşit olunca çıkartan yetimhaneler henüz on dört-on beş, bazen on üç, yaşlarındayken kapının önüne koyuyordu. Barınacak bir yeri kalmayan bu çocuklar, sokaklarda başıboş geziyorlardı.

Soğuk bir gün değildi fakat havalar yavaş yavaş soğuyordu, bir yetimhane yine on dördünü dolduran çocukları çıkartma kararı vermişti ve çocuklar yapabildikleri kadar hızlı davranarak toparlanıyorlardı.

İlk hazırlanan kızıl olandı, çok da eşyası yoktu çünkü, birkaç kıyafet ve birtakım küçük eşyalar, sırt çantasına doldurup arkadaşlarını beklemeye koyulmuştu. Bunu yaparken, elindeki siyah gitar çantasına sıkı sıkı sarılıyordu. Sırt çantasındakiler onun temel ihtiyaçlarıydı sadece, onun her şeyi bu kırmızı gitardı.

İki arkadaşının hareketlerini izlerken yatakhanenin en uç köşesinde tek başına çantasına bir şeyler dolduran kafası bandajlı çocuğa gözü takılmıştı. O çocuğun sadece ismini bilirdi, Osamu. Herkesten uzaktı Osamu, hatta belki de yaşayan her şeyden uzaktı. Dikkatleri de üzerine çekmeyen, gizemli bir yapısı vardı. Hep karanlık köşelerde oturur, bulduğu tahta ve ağaç parçalarını elinden düşmeyen körelmeye yüz tutmuş küçük çakıyla oyar dururdu. Bazen gözden kaybolur, yetimhaneye geç saatlerde dönerdi, bunun için yetimhane müdüründen uzun azarlar işitse de onun için değişen bir şey olmazdı. Onunla konuşmaya çalışan bazı çocukların söylediğine göre Osamu'nun işitme sorunları vardı, kesin olarak bilenen bir şey değildi bu elbette, nadiren yapılan tahlillerde hep ortalıktan kaybolduğu için bir kere bile doktor gözetiminden geçmemişti.

"Hey, Chuuya! Chuuya!" Pembe saçlı arkadaşının sesiyle dış dünyaya geri dönen Chuuya daldığı için bir süredir açık tuttuğu gözlerini kırpıştırdı. "Ha? Hazırlandınız mı?"

"Evet, hadi gidelim." Pembe saçlı kız göğsüne düşen saçlarını arkaya atarak diğer oğlana döndü. "Sen de kalk oradan artık, Shirase. Lafa gelince 'kızlar çok geç hazırlanıyor' diyorsun." Ellerini beline koydu.

"Tamam be! Geldim işte." Çantasını sırtına aldı oğlan. Elindeki adres yazılı kağıda bir kez daha baktı. Atılacaklarını bildikleri için dışarı çıkma izinlerinde kalacak bir yer, çalışabilecekleri bir iş aramışlardı ve ortamı kötü de olsa bulabileceklerinin en iyisini bulmuşlardı. Başka bir deyişle, kötünün iyisine razı olmuşlardı.

Chuuya gözlerini Osamu'nun üzerinden çekip arkadaşları ile beraber çıkışa yöneldi. Üçlü, dönüp bir kez daha baktı yetimhaneye.

"Yuan, Chuuya. Sizce burayı özler miyiz?" Bahçe kapısına varana kadar süren sessizliği Shirase bozmuştu ve sorduğu soru diğer ikisine göre saçmaydı, bu yüzden cevap alamadı.

Bu sırada, yanlarından bir gölge gibi geçip giden çocuğu yalnızca Chuuya fark etmişti. Kafasını çevirerek baktı o yöne. Osamu'ydu bu gölge. Elleri cebinde, kafasını yere eğmiş onların gideceği yönün tersine gidiyordu. Muhtemelen bu onu son gördüğüm yer olur, onun bir okula bile gideceğini nedense düşünemiyorum, diye geçirdi içinden. Arkadaşları hareketlenince onların adımlarına uydu.

***

Öğle teneffüsünde Shirase ve Yuan ikilisinden kaçmış, okulun üst katındaki kulüp odalarının tabelalarını okuyarak koridorda ilerlemeye başlamıştı.

Yetimhaneden ayrılalı iki yıl olmuştu ve özellikle yetim çocukların okuduğu bir liseye kayıt olmuşlardı. İlk girdikleri iş orta yaşlı sapık adamların geldiği karaoke barındaydı. Sadece servis ve temizlikle uğraşıyorlardı ama müşteriler sürekli Yuan'ı taciz etmeye -gözleriyle, sözleriyle ve arada temasla- başladıkları için işten çıkmışlar, küçük bir kafe bulup orada çalışmaya başlamışlardı ve okul maratonu başladığından beri orada yarı zamanlı çalışmaya devam ediyorlardı.

Müzik kulübünün odasını bulunca küçük camdan içeride birisi varsa ona gözükmemek için uzak durarak baktı. Kimse yoktu, kapıyı açmayı denedi, kilitli değildi ve sessizce içeri girdi. Müzik odasının bir köşesine yığılmış enstrümanlara yöneldi. Bir gitarı alıp kumaş askısını boynundan geçirdi, kendisine konumladı, kimse olmadığı için kullanabileceğini düşündü. Akorlarını kontrol etti gitarın, yeni ayarlanmış gibi duruyordu ve bu müzik odasında çok durmaması gerektiğinin işaretiydi. Gitarın sahibi gelebilirdi çünkü. Parmaklarını gitarın tellerine götürdü.

"Ah, birazcık bekleyebilir misin?
Ah, bir yerlerde birinin beni çağırdığını duyabiliyorum."

İki mısra söylemişti yalnızca, gitarı koymak için hazırlanırken alkış sesi duymuştu, kafasını çevirdi hemen.

Kapının önünde, suratını adeta cama yapıştırmış yamuk kahküllü bir genç gözlerini kocaman açmış heyecanla onu alkışlıyordu. Bunu yapmayı bırakıp içeri girdi koşarak. Chuuya'nın iki elini tutup kaldırdı ve dibine kadar girdi. Gözleri yaşadığı heyecan ile parlıyordu. "Sen! Vokalimiz olur musun?"

Chuuya kafasını arkaya doğru çekti, bu enerji patlaması yaşayan genç ile burun buruna gelmek pek hoşuna gitmemişti. Fakat o geri çekilince gümüş genç yine ona yaklaşmıştı.

"Hey, Jinko, rahat bırak onu." Kapıda biri daha belirmişti şimdi. Biraz ürkütücü bakışları vardı ama yapışan gence lafını dinletmişti. Geri çekildi gümüş genç.

"Üzgünüm, o böyle bir aptaldır." diyerek yanlarına geldi. "Ben Akutagawa Ryunosuke, o da Nakajima Atsushi." Elini Atsushi'nin omzuna koydu. "Belki bunu istemiyordun ama üçümüz de şarkı söyleyişini duyduk."

"Üçünüz..?" Bu sırada bir kişi daha girmişti içeri. Bu ikisine göre daha normal bir tip gibi duruyordu.

"Tanizaki Junichiro ben." Elini uzattı gülümseyerek. Chuuya uzatılan eli sıktı. "Nakahara Chuuya... Şey, kulüp üyeleri misiniz?"

"Evet!" Bu hem çok heyecanlı, hem de çok üzgün bir evet deme şekliydi, Chuuya bu iki zıt duyguyu aynı anda yansıtabilen Atsushi'ye biraz garip bakışlar atmıştı. Fakat Atsushi bunu görmeden devam etti. "Kulübe katıldık ama kimseciklerimiz yok!--" Ryunosuke, Atsushi'yi yanağından ittirmişti.

Bu olunca Atsushi'nin demek istediklerini Junichiro söyledi. "Ani olacak ama kulübümüze katılmak ister miydin? Vokal eksiğimiz var, Nakahara-kun, senin de sesin çok güzelmiş."

"Katılmak mı..? Ben sadece..." Elindeki gitara baktı sonra. Hemen boynundan çıkarttı. "Bu sizin, değil mi?"

"Evet, benim. Sorun değil." Kendisine uzatılan gitarı aldı Junichiro. "Bize katılmak istersen seni seve seve aramıza alırız."

Elini ensesine götürüp bakışlarını kaçırdı Chuuya. Bu onun için iyi olur muydu?

Chuuya'nın söylediği şarkı bunun ilk 18 saniyesi.
GirlDeMo dinlerken aklıma gelen bir kurguydu bu yüzden biraz GirlDeMo kullanacağım. Kullandığım şarkıları bölüm sonuna ekleyeceğim.
Şimdiden okuyan ve okuyacak olan herkese teşekkür ederim.❤

Lost KidsWhere stories live. Discover now