your world

1.4K 85 52
                                    

Osamu hakkında çok şey biliyorum.

Garip davranışları dolayısıyla ne yaptığı, ne hissettiği belli olmasa bile onunla geçirdiğim birkaç yıllık zaman boyunca onun hakkında çok şey gözlemledim. Neye sevindiğini, ne için üzüldüğünü, neye şaşırdığını, neyin onu kızdırdığını biliyorum. Bazı şartlardan dolayı hangi şampuanı kullandığını, ütü yapmayı sevmediği için kıyafetlerini benimkilerin arasına karıştırdığını, ayakkabı numarasını, ölçtüğü zaman boyunu, kimse kutlamasa da doğum gününü biliyorum.

Güneş batmak üzereydi, gökyüzü kızıl ve turuncunun en güzel tonlarıyla boyanıyordu. Fakat bir farklılık vardı gökyüzünde, sanki fırçanın ucundaki renklerde bir hüzün bulunuyordu, tuvaline dokunurken adımlarını dikkatlice atıyordu. Bu akşamın hafif ve ılık rüzgarları saçlarını nazikçe okşuyor, aralarındaki gerginliği kollayıp beraberinde götürmek istiyor gibi yüzlerine dokunuyordu. Güneşin son ışıkları yüzlerinin yarısını aydınlatıyor, diğer yarısını karanlıkta bırakıyordu.

Oğlanı sessizce, kimselere haber vermeden giderken yakalamıştı genç kız. Giyim tarzını değiştirmişti oğlan, o kasvetli siyahtan kurtulmuş, başındaki bandajları çözmüştü. Onun gittiğini görünce sanki ona engel olacakmış gibi kolunu kapatan kumaşı tuttu. Oğlan ise kolunu tutan iki parmaktan rahatlıkla kurtulabilecekken sadece durmuş, kızın ağzından çıkacakları beklemişti fakat ikisi de tek kelime etmiyorlardı.

"Ne desem... yine de gideceksin, değil mi?" Çatladığı için biraz önce kremlediği dudaklarını birbirine bastırdı. Oğlanın kolunu bırakmadan yere bakıyordu. Ona sırtı dönüktü ama yine de başını kaldırıp ona bakamıyordu.

Oğlan, kızın ses tonundaki üzüntüyü hissetse de aynı soğukkanlılığıyla küçük ve tepkisiz bir cevap verdi. "Evet."

Osamu'nun kafasına koyduğu her şeyi yaptığını da biliyorum. 'Yapacağım' dediği şeyden asla geri dönmez. Bu yönüne imrenmiyor değilim açıkçası.

Küçük ama şiddetli bir rüzgar esti. Kız oğlanın kolundaki elini bıraktı, göğsüne koyduğu diğer elini de uzatarak bileğini nazikçe kavradı. Baş parmağıyla hafifçe okşadı sarılmış bileği. "Gitmesen..." Konuşamıyordu bile, kelimelerini seçemiyordu. "Benimle kalsan..."

Yutkundu, zordu ona karşı bunları konuşmak. Onlar sürekli kavga eder, birbirlerine tatsız şeyler söyler ve birileri gelip onları durdurana kadar da buna devam ederlerdi.

"Ben aslında seni..." dedi güçlükle genç kız. Sesi gittikçe alçalıyordu, "...seviyorum." fısıltıyla konuştuğu için oğlan onu duymamış olabilirdi de. Başını kaldırıp en azından ensesine bakma cesareti buldu kendinde. "Neden peki?"

Oğlan arkasına dönerek kızın üzgün gözlerine baktı. Bileğini tutan ellerin birini alıp sol göğsünün üzerine koydu. "Burası boş, Chuuya. Burası boş kaldıkça ben ölüyorum." Bıraktı eli, yavaşça düştü. "Burada kalmaya devam edersem asla dolduramayacağım."

Chuuya, başını kaldırıp kahverengi gözlere baktı. Kendinden emindi bu gözler.

Osamu hakkında çok şey biliyorum fakat onu tanımıyorum. Acı çekişini, kendini arayışını, her gün daha çok öldüğünü, yalnız kaldığında ne yaptığını bilmiyorum. Neden böyle olduğunu bilmiyorum.

Mavi gözlerini kaçırdı, daha fazla bakamazdı o gözlere. "Beraber olduğumuz bunca zaman boyunca... hiç mi..." Alt dudağını dişleyerek sözlerini yarım bıraktı.

Gülümseyerek kızın başını okşadı oğlan. "Böyle üzgün olma." Arkasını dönerek aralarındaki mesafeyi açtı. "Neredeyse üzüleceğim."

Yumruklarını sıktı genç kız. "Benim için üzülmene ihtiyacım yok."

"Biliyorum." Gülümsedi oğlan, ağır adımlarla ayrıldı oradan.

Neye sevindiğini, ne için üzüldüğünü, neye şaşırdığını, neyin onu kızdırdığını biliyorum ama onun kendi karanlığında boğuluşunu bilmiyorum. Buna rağmen, beni sevmesi için küçük umutlar besliyorum. Ben bencil biriyim.

Osamu hakkında hiçbir şey bilmiyorum.

Into Your WorldNơi câu chuyện tồn tại. Hãy khám phá bây giờ