Aşk Mı?

13.7K 318 0
                                    

Size kazıklı terk ediliş hikayemi anlatmış mıydım? 

Mendiller hazırsa başlıyorum...

Oysaki ne kadar da güzel başlamıştı her şey. Biz... Birbirimiz için yaratılmış gibiydik. Sanki kayıp parçalı bir puzzle olarak doğuştum ve onu bulmak için yaşıyor gibiydim; benim masumiyetim, huzurum, mutluluğum, heyecanımdı. Hep o mutlu olsun diye çabaladım mesela. Hani derler ya, yemedim yedirdim diye. Aynen öyle. Parasız olduğum anlarda bile sırf sevinsin diye hediyeler, jestler... Aşk dediğin emek ister dedim; dertlendi psikoloğu oldum, sıkıldı maymun ettim kendimi. Hep büyük sözler söylerdi, sevgiye ve aşka dair. Ki en çok, "Seni hep seveceğim" cümlesini hatırlarım. Yalanı sevmezdi ama sonsuz sevgisi de yalandı. Öyle böyle derken, bir gün geçti karşıma ve "Sen de herkes gibisin" dedi. Belki uzun ve farklı cümlelerle anlattı ama sonunda beni yalnız bıraktığı nokta orasıydı. Hani derler ya kalabalıkların arasında yalnızlık; işte seven insan için tam da herkes gibi olduğun an başlıyordu bu hal. Uzun süre anlamlandırmaya çalıştım. Neden gider ki insan bu kadar sevilirken? 

Onsuz günlerde umuduma sarıldım. Belki hatasını anlar da geri döner diye, iyi olmayı denedim. İyi kaldım. Kendimle ilgilendim. Güçlü durdum. En yakışıklı, en başarılıydım. Ama dönmedi. Ben mevsimi geldi diye kopup gitti sanmıştım. Oysa ki bir çirkinin teki koparmıştı onu benim bahçemden. 

Kimse benim gibi sevemez, biliyordum. Onu mutsuz edecekti farkındaydım. Geçmişe yolu her düştüğünde pişmanlıklar cehennemi onu yakacaktı, biliyordum! Belki de kıskançlığımdan böyle düşünüyordum. Ama ilk defa birinin sürüm sürüm sürtünmesini istedim. Sürünerek, af dileyerek geri gelmesini. Daha önce olsa kıyamam derdim de; nedense mutsuzluğundan keyif alır hale gelmiştim. Aşk filmlerindeki, iyi karakterlerin kötüleşme hikayelerini hiç anlayamazdım daha önce. Şimdi ise başrolünü kendim oynadığım; senaryosu kaderden bir filmin içindeydim. 

Gizli gizli sosyal medya hesaplarını kontrol edip, ayrılıklarını görmek için bekledim uzun süre. Gerçi ayrılsalardı biraz dönmesini bekleyip, bak ben burdayım diyerek kalabalıkların arasında zıplayarak kendimi belli etmeye çalışırdım sanki. O dönem yüzümde aptal bir gülümsemeyle, en iyisi benim ve mutluyum fotoları paylaştım. Aslında ayrılık acıydı da başka birinin sevdiği kişiyi çalması insanın canını daha çok yakıyordu. Hatta seninle hayal ettiği şeyleri başkasıyla yapınca, insanın psikolojisi acınacak hale düşüyor. 

Çok geçmedi. Aylar sonra geri döndü. Ama her şey değişmişti. Döndüğünde bulduğu kişi, o gün geride bıraktığı kişi değildi. O ara anladım; aslında aşk değilmiş beni onun peşinden koşturan. Bir türlü kendime kabul ettiremediğim başarısızlık duygusuymuş. Çünkü onu tercih etmiştim ve ona umarsızca yatırım yapmıştım. Emek vermiştim. Her çabam beni ona biraz daha muhtaç etmişti. Çünkü onunla başarmalıydım. Kalbimin kapılarını ona açmıştım ve bu ilişki başarısız olamazdı. Tüm hissiyatım bunun üzerine kurgulanmıştı ama zihnim ve kalbim arasındaki oyundan dolayı bu gerçeği göremiyordum. Her konu bunu bir aşk sancısına bağlamaya bahane üretmek için kurgulanıyordu zihnimde. Bu yüzdendi başkasını kıskanışım. Bu yüzdendi yarım kalanı tamamlama sancım. 

Normal akışında devam etseydi ne mi olurdu? Belki güzel şeyler. Belki de kendiliğinden bitecek olan duygular ve anlaşılacak olan uyumsuzluk ortaya çıkacaktı. Fakat onun terk edişiyle hepsi farklılaşıp, bende başka hislerin doğuşuna neden olmuştu. 

Evet. Bir şeyler yaşamıştık. Hatta çok güzel şeyler. Pişman mıyım? Hayır!  Ama o benim için milyarlarca insan arasında yaptığım yanlış bir tercih haline gelmişti.

Çevrendekiler soruyor: Neden yeni adımlar atmıyorsun? Neden bu kadar korumacısın? Neden mükemmel insanın peşindesin? Neden tekrar aşık olmuyorsun?

Onlara: "Yanlış kişiyle mutsuz olmaktansa, yalnız olup huzurlu olmayı tercih ederim." diyorum ama içten içe biliyorum. Bu da kendi kendime sunduğum bir aldatmaca. Herkes gibi...

İnsan, bilindik bir acıya sabitliyor kendini. Geçmişte yaşadığımız bir acıyı gözünün önüne koyuyoruz. Onu kendimize hatırlatmak için uğraşıyoruz sürekli. Bunun için bahaneler topluyoruz kendimize. Manzaraya bakıyoruz, filmde görüyoruz, müzikte duyuyoruz. Çünkü bünyemiz belli etmese de o acıya alışmış durumda ve onun ne kadar acıttığının farkında. Geçmişi bu yüzden karıştırıyoruz. Oysaki yeni bir adım atmak bilinmez bir derya. Kalbimizi tekrar açarsak, tekrar ne kadar acı çekebileceğimiz belli değil. Büyük riskler var. Bilinmezliğe yolculuk korkutucu. Çünkü bir kere canımızın yandığını hissettik en zayıf noktamızda. Böylelikle yarınlarda tekrardan kalbimizin kırılmasının verebileceği acıdan kaçıyoruz. Bu yüzden kontrolcü oluyoruz, bu yüzen mükemmeli arıyoruz, bu yüzden kendimizde romantik hikayeler kurguluyoruz, bu yüzden karşımızdakinden beklentilerimiz fazla oluyor. Bu yüzden geçmişin günahkarlarının cezalarını, yarınlarımızda bize eşlik etmek isteyenlere çektiriyoruz.  Güvensizliğimiz de bu yüzden. Başkalarını daha çok tanıma çabamızın altında yatan gizli sebep de bu. Oysaki tanıdıklarımızı çok mu iyi tanıyoruz? Ki zaten tanısaydık, bu güvensizlik oluşur muydu?

Yani mesele yine aşk değil. Mesele yoğurdu üfleyerek yemek. Mesele korkularla yüzleşmeye korkmak. Yoksa aşk hepimiz için kolay. Asıl zor olan; her şeye rağmen riski alabilmekte. 

 

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.


------------

Paylaşmak güzeldir.

✍ Yorumlarını paylaşmayı unutma...

Bu Senin HikayenWhere stories live. Discover now