🍊21🍋

676 71 136
                                    



"Namjoon, söylesene ben çok mu kötü biriyim?" Yoongi hüzün kokan sesi ile mırıldandı.

"Bunu da nereden çıkardın Yoongi?" Gözlerinden ufak ufak yaşlar süzüldü. Bir süre sustu. Cevaplayamadı.

"Önce Woo sonra Hoseok... Neden hep en sevdiklerime bir şey olmak zorunda. Ben iyi bir baba ya da iyi bir eş değilim. Hatta iyi bir insan değilim biliyorum ama..." Namjoon hızla sarstı karşısındaki bedeni.

"Kes artık Yoongi. Kendini küçültmekten vazgeç. Bu geçmişi geri getirmez." Sessiz bir nefes bıraktı zayıf bedeni.

"Biliyor musun Namjoon? Haklısın. Ama, polisleri sen de duydun anlattıkları çok fazla birbiri ile çelişiyordu. Sence de bir şeyler garip değil mi? Arabada ki kamera görüntüleri yok oldu bir anda. Ama neden? Ve adamın sarhoş gibi görünmediğini söyledi Jimin. Ve Woo olayı, kreşin müdüresi tüm her şeyin sabitli olduğunu bunun nasıl gerçekleştiğini anlamadığını söylemişti. Pek kafa yormak istemiyorum ama biz gazeteciyiz hyung. Hoseok'un bilmesini istemedikleri bir şeyler olmalı. Bu yüzden bize zarar veriyorlar. Ya da belki de bunlar kafamda türettiğim şeylerdir. Emin değilim." Yavaşça ayağa kalktı Yoongi.

"Nereye? Daha Hoseok'un ameliyatı bitmedi." Yoongi derin bir iç çekti. Namjoon hariç hastaneye doluşan herkesi evine göndermişti.

"Bu kolidor beni boğuyor Namjoon. Biraz nefes almaya ihtiyacım var sanırım." Namjoon hızla ayaklandı.

"Bekle ben de geleyim seninle. Ne yapacağın belli olmaz şimdi senin." Yoongi derin bir iç çekti.

"Hayır Namjoon. Sen burada kal ve Hoseok'u bekle. Ben hemen döneceğim." İstemese de kabul etti Namjoon. Yapacak bir şeyi yoktu. Biliyordu ki Yoongi güçlü bir adamdı.

Yoongi hızlı ama savsak adımlarlar ile ayrıldı hastaneden.

İçinde bitmek bilmeyen bir acı vardı. Kimselere gösteremediği göz yaşlarını temiz havayı hissetmesi ile bırakmıştı.

Rüzgar sert esiyordu. Yağmurun yağacağı gökyüzünden belliydi. Oturacak bir yer tutunacak bir dal aradı.

Deli gibi gülüyor bir yandan da ağlıyordu. Kimse anlamadı. Hoş, o bile farkında değildi bazı şeylerin.

Ayakları taşıyamıyordu. Uykusu vardı. Deli gibi uyumak istiyordu. Kimseye söyleyememişti Yoongi. Ama çok yorgundu.

Kızının üzerine düşen kitaplık olayından sonra, derin meselelere dahil olmuştu. Durmadan kafasında gezinen olaylara maruz kalmıştı.

Her gece rüyasında kan gören bir adam için, bugün yaşanılanlardan sonra bu çok ağırdı.

Bedenini yavaşça çimlere bıraktı. Elleriyle çimleri yoluyor, ağlıyor ve bağırıyordu.

Etraftakiler ise hayretle bakıyorlar, acıyorlardı içten içe.

O sırada büyük eller bileklerinden tuttu Yoongi'nin. Yavaşça başını kaldırdı. Kan çanağına dönen, saçı başı dağılan kendinden bir farkı olmayan adamı gördü.

"Jackson..." Ellerini hızla çekti ve yüzünü eğdi.

"Ben olanları duydum. Ve gerçekten ne yapacağımı bilemedim. Yani... Evde oturamadım ne olduğunu kavrayamadım. Özür dilerim Yoongi rahatsız etmek istemedim. Ah bilmiyorum..." Yoongi bir süre sustu. Ama ağlamaya Jackson devam etmişti.

Onu dinledi. Onu izledi. Düşündü...

Belki de Hoseok ile evlenmemeliydi. Onu gerçekten seven başka biri varken...

Ama bu kendine hakaret değil miydi? O da seviyordu Hoseok'u. Kendinden bile çok seviyordu. Herkesten daha çok seviyordu.

Jackson'ı tanırdı. Güçlü görünmeye çalışan ama narin herifin tekiydi. Kendisine baktı. Kendisi de o kadar güçlü sayılmazdı. Bastırdığı duygular bir gün ortaya çıkacak diye ödü kopuyordu.

portakal ve limon ⚜️ sopeWhere stories live. Discover now