thirty one

7.5K 607 951
                                    


Bölüm düz yazı ve buram buram Taekook içerir mmmmh hadi iyi okumalar canikolar✌🏻

***

Ep.31

Ona çok aşıktım.

Kendimi anlatırken kullanabileceğim tek kelimeler bunlardı.

Belki onun henüz haberi yoktu ama ben kendimi nedense onunla birlikte tanımlayabiliyordum. Tıpkı kendimi sadece onunla tamamlanmış hissetmem gibi...

Kim Taehyung, benim başıma gelmiş en yorucu ama en güzel şeydi.

Ortaokulda geçirdiğim zor zamanlardan sonra, sonunda Jimin ile aynı okulda okuma fırsatı yakaladığım için çok mutluydum. Annemi ve Namjoon'un babasını zar zor ikna etmeyi başarmış, sonunda liseyi Seul'de okumak için izni kapmıştım! Annemden uzak kalmak belki zor olacaktı ama sonuçta yanımda Namjoon Hyung olacaktı ve o da benim ailemdi neticede. Bu yüzden annem beni ona çok fazla düşünmeden emanet etmişti. Düşündüğü tek şey Namjoon'un sakarlığı yüzünden kalacağımız evin başımıza yıkılmasından duyduğu endişeydi.

Başta çok çekingen bir çocuktum. Sebebini tahmin etmek zor değil... Okulda yaşadığım zorbalıkların benzerini lise hayatımda da yaşamaktan endişe duyuyordum. Rahat olmamı sağlayan kişiler Namjoon ve Jimin'den başkası değildi elbette.

Onu ilk gördüğümde ufak tefek bir şeydi. Jimin'den kısa olmasın... Ben de onun gibi ufacıktım zaten. Ortaokuldan yeni mezun olmuş lise bir çömeziydik ikimiz de işte...

Okula girip sınıflarımıza yerleştiğimiz gün, yani okulun ilk günü onunla tanışmıştım. Ufacık tefecik olduğuna bakmayın, o benim gözlerim için yalnızca meleksi bir varlıktı. Sınıftan içeriye koştura koştura ve nefes nefese bir halde girip herkesin dikkatini kendi üstüne çektiğinde bir süre kendisine bakan insanları incelemişti çekingence. Ardından benimle göz göze gelmişti. Biliyorum, bu anın romantik olması lazımdı fakat onun benimle göz göze gelme sebebi hemen önümdeki boş sırayı fark etmesiymiş.

Kim Taehyung ile tanışma hikayem anlayacağınız üzere gayet basit ve sadeydi. Jimin benden daha atılgan bir insan olduğu için gözüne Taehyung'u kestirdiği an ilk önce onunla tanışmıştı. Elbette sonrasında beni de tanıştırmıştı... Jimin'e bunun için minnettar sayılırdım çünkü onun atılgan kişiliği olmasaydı Taehyung ile asla tanışamayabilirdim.

"Merhaba." demişti bana samimi bir gülümseme ile elini uzatırken. "Taehyung." Adı o an harika bir şiirin kusursuz bir dizesi gibiydi... Evet, ben Jeon Jungkook, Kim Taehyung'a daha ilk gördüğüm anda tutulmuştum.

İlerleyen dönemlerde ise ona tutulmakla aptalca bir şey yapmadığımı kendime kanıtlamıştım. O ve ben... birbirimize benziyorduk. Aynı müzik gruplarını dinliyor, aynı yemekleri seviyor, aynı anda aynı şeyleri söyleyebiliyorduk. Aramızda kısa bir zamanda harika bir telepati oluşmuştu.

O ve ben ruh eşi gibiydik...

O uyurken onu izlemek en büyük hobimdi mesela. Çünkü onu izlediğimi anlayamayacağı tek zaman dilimi uyuduğu anlardı. Böylelikle uyurken hafifçe titreşen kirpiklerini, burnunun ucundaki ve dudağındaki minik benleri, büzdüğü pembemsi dudaklarını rahatça izleyip iç çekebiliyordum. O, onu ilk gördüğüm andan bu yana çok fazla değişmemişti. Hala aynı kişiydi.

Yalnızca yaşı arttıkça boyu biraz daha uzamış ve hafif tombul yanakları sönmüştü. Kim Taehyung kilo almayı çok umursayan birisi değildi. Keyfi nasıl isterse öyle yaşardı, öyle yapardı. Bu yüzden karşısında ülke başkanı otursa bile eğer açsa, hiç umursamadan hunharca yemek yiyebilirdi. Eğer canı şarkı söylemek istediyse sokağın ortasında bağıra bağıra şarkı söylerdi gecenin bir yarısında. Sinirlendiyse sakin kalmayı beceremez, üzüldüyse de ağlamasını saklayamazdı.

SOULMATE // TaekookWhere stories live. Discover now