3.4

4.5K 251 33
                                    

ikiye on kala| koptu ipim düşüyorum
-

•Anonim

Evren'e ihtiyacım vardı. Onun da bana ihtiyacı vardı. Yaklaşık iki haftadır çok kötüydü, gerçek ailesiyle ilgili olduğu için sorgulamamıştım. Gerçi sorgulayamazdım, haddime değildi.

Yakında beni bulacağını biliyordum. Kim olduğumu öğrenince bana çok kızacağına adım kadar emindim. Ama elimden bir şey gelmezdi.

Aşk, beyinde başlardı. Beyin, ilk bu değişik duyguyu tanır; zararsız olduğunu hazmedince kalbimize gönderirdi. Ki bilmezdi en çok canımızı yakan şey olduğunu. Kalpteki aşk bir süre sonra sevgiye dönüşürdü. Sevgi: saygı ve sadakatle yaşamını sürdürürdü kalbimizde.

Evren benim sevgimdi. Saygım, sadakatim, ilk üzüntüm, kırgınlığım, o ilk kalp acım...

Beynimiz isteyerek seçemezdi aşık olacağımız kişiyi. Ama eğer ki kalpte yaşayan sevgi artık kırıntılarını yitirmişse belki de kolayca unutulabilirdi. Deneyebilirdim.

Ama unutmak istemiyordum ki.

Gözyaşlarım, karnıma çektiğim dizlerimi ıslatırken yağmur yağıyordu. Saklıyordu işte gözyaşlarımı. Küçük bedenimin sevgimi sakladığı gibi...

Biraz zaman geçmişti fakat ağlamam azalmamıştı aksine artmıştı. Evren'in öğrenince olacak tepkisinden o kadar çok korkuyordum ki ağlamam dinmek bilmiyordu. Yağmurdan kaçmak için yanıma gelen iki küçük çocuğu da böyle fark edememiştim.

"Aa Ceren bak! Ağlıyor."
Sanırım benim duyduğumu düşünmüyorlardı.

"Görüyorum, akıllım. Nasıl bizim onun ağladığını gördüğümüz gibi o da bizi duyabiliyor, Mete!"
7-8 yaşında olduğunu tahmin ettiğim erkek çocuk kıza dil çıkardı. Sonra bana doğru eğildi.

"Senin gözün neden işiyor?"
Kendime engel olamadan minik bir kahkaha attım.
Bu Mete denen çocuk Doğan'ın tıpkısının aynısıydı.

"Al, Mete! Senin yüzünden daha fazla ağlamaya başladı!"

"Ya hayır ağlamıyor! Ağlamıyorsun değil mi?"
Artık konuşmam gerektiğini fark etmiştim. Yoksa ikisi birbirlerini yiyeceklerdi.

"Ağlamıyorum. Gözümden sümük akıyor."

"Bak! Gördün mü? Ağlamıyormuş işte!"
Mete'den daha büyük olduğunu düşündüğüm Ceren ona göz devirip yanıma oturdu. Mete eksik kalmamak için diğer yanıma oturup koluma sarıldı.

"Sen neden ağlıyorsun abla?"

"Bazen insanlar üzülünce ağlar."
Kendime bile saçma gelecek bu cümleyi onlara söylerken inanmalarını beklemiyordum tabii ki.

"Ben de bazen top oynarken düştüğümde ağlıyorum. Ama sonra hemen geçiyor. Ben çok güçlüyüm. Sonra kalkıp devam ediyorum oyun oynamaya. Hatta bak!" Elinde tuttuğu -az önceden beri fark etmediğim- topunu bana uzattı. "Al bak bu senin olsun. Sen de ağlama, mutlu ol. Annem bana yeniden alır top."

"Teşekkür ederim Mete. Ama bazen sorunlarımız bir topla çözülmüyor."

"Ama yaa! Off bak ağlarsan küserim."
Kelimeleri uzatıp söylediği için daha komik oluyordu o yüzden bir kere daha kahkaha attım.

"Bak bak güldün!"
O sırada aklıma çocukların burada benimle otururken ailelerinin onları arıyor olabileceği geldi. Kendi derdimden onları unutmuştum resmen.

"Siz buraya nerden geldiniz Ceren? Evinize bırakayım sizi."

"Annemgil misafirlikteydi. Beş dakika oynayıp eve çıkacaktık, annem öyle demişti. Ama yağmur yağmaya başladı. Mete de panik olup buraya doğru koşturdu. Ben de arkasından geldim. İyi ki koşturmuş bak seni gördük."
Ceren'e sıcak bir gülümseme gönderdim.
Yağmur yavaş yavaş diniyordu. Onları burda bırakamayacağım için ikisinin ellerinden tuttuğum gibi kaldırdım.

"Hadi gelin sizi eve bırakayım. Hem yolda da konuşuruz."

"Biliyor musun ben 7 yaşındayım artık. Hatta üç gün önce doğum günümdü. Annem kocaman arabalı bir pasta yaptırdı. Çok lezzetliydi! Ceren de 11 yaşında. O, büyük. Okula bile gidiyor. Yani gerçek okula. Benim gibi anaokuluna gitmiyor."
Üç diyordu fakat eliyle 'dört' yapmıştı. Ceren'le beraber onun bu haline kıkırdamıştık.
Çok mutlu görünüyordu. Sanki çok uzun zamandır tanışan kişilermişiz gibi benimle samimi konuşuyordu.

"Geçmiş doğum günün kutlu olsun Mete'cim."

"Teşekkür ederim tatlım."

"Bak bizim evimiz burası."
Karşıdaki kahverengi boyalı iki katlı binayı eliyle işaret etti Ceren. Müstakil bir yerdi. Onlar için çok özel olmalıydı.

"Çok güzelmiş eviniz Ceren'cim. Anahtarınız var mı?"

"Benim var. Annem çıkarken vermişti."

"Hadi girin. Ama anne babanız gelene kadar çıkmayın bir daha tamam mı?"
Bana kafa sallamışlardı. Mete, elimi bırakıp evin bahçesine doğru koşarken Ceren beni hafifçe dürtmüştü.

"Sana bir şey diyebilir miyim?"

"De tabii ki!"

"Mutlu olduklarının yanına git tamam mı? Seni üzenlerin yanında durma. Babam bana hep öyle der."
Şaşkınlığımı gizlemeye çalışarak minik bir tebessüm ettim.

"Mete'yi bekletme Ceren. Kardeşine iyi bak."
Bana el sallayarak yanımdan ayrılıp Mete'nin yanına doğru ilerlemişti.

Ben de arkamı dönüp geldiğimiz yere doğru koşmaya başladım.

Bazen küçük bir çocuğun sözleriyle hayatınıza şekil vermeniz gerekiyordu demek ki.

Mutlu olacaktım. Ve bunun Evren'le olmasını umuyordum.

-

zaman algım çok kötü biliyorum ama sizi bu hafta içinde bir bölüm daha bekliyoree. belki de iki. çünkü birini bitirdim birinin yazma aşamasındayım.

LGS veya YKS'ye girenleriniz var mı? varsa nasıldı? isterseniz konuşabiliriz. kapım hep açık :)

8,8K için teşekkür ederim hepinize.

benim için yıldızı okşar mısınız?

sağlık ve barışla kalın. ♡

öhücük [texting]Where stories live. Discover now