anlarken

212 16 10
                                    

Yılbaşı tatili tam bir fiyasko olmuştu. Harry ve Ron, çok özlü iksir sayesinde Malfoy ile konuşmayı başarmışlar fakat hiçbir şey öğrenememişlerdi. Bütün bu hayal kırıklığının yanında ise Hermione kedi tüyleriyle kaplanmış, büyük bir merak uyandıracak biçimde Hastane Kanadı'na gitmek zorunda kalmıştı. Stella bir ders sonrası Harry' in yanına gelerek "Hermione'yi ziyarete gittim." dedi.

Harry vaftiz kardeşine döndü. Stella'nın gri gözleri kısılmış, sorgulayıcı bir biçimde bakıyordu. "Tebrik mi bekliyorsun Stella?" diye takıldı.

Stella Black kollarını kucağında kavuşturdu. "Neden konuşmanın ortasında tüy kustu? Ne yaptınız?"

"Oradan bakıldığında şifacıya mı benziyoruz Stella?" diye karşılık verdi Ron. Stella dik dik bakmayı sürdürdü. "Bir şeyler karıştırdığınızı biliyorum."

Küçük cadı bunları söyledikten sonra kızgın bir tavırla arkasını dönüp gitti. Ron "Meraklı olan Nick sanıyordum." dedi en yakın arkadaşına. Harry omuz silkti. "İkisi beraber merak etmediği sürece sorun yok." dedi fakat buna kendisi de pek inanmıyordu. Hatta Stella'nın bütün bunları anlatmak üzere Nicholas'ın yanına gittiğine emindi.

Black ikizleri, Harry'in tek sır saklamaya çalıştığı kişi değildi. Jason Poison da bu üç arkadaşa şüpheyle bakanlardandı. Özellikle Harry ve Ron'un çok özlü iksir içerek Slytherin Ortak Salonu'na girdikleri gün Jason'ın bir şeyleri anlamış olma ihtimali Harry'i tedirgin ediyordu. Malfoy yüksek perdeden Ortak Salon'da konuşurken Jason "Senin tıslamanı daha ne kadar dinlemek zorundayız?" diye çıkışmıştı. Ron, Goyle olduğunu unutarak bir an için buna kıkırdamış ve hemen ifadesiz boş suratına geri dönmüştü ama Harry, Jason'ın şaşkınlıkla bakan zehir yeşili gözlerini fark etmişti.

Harry Potter o gün bir şey daha fark etmişti. Jason, Slytherin Ortak Salonu'nda daha sivri dilliydi. Harry'in şahit olduğu, onunla konuşmaya çalışan çoğu kişiye iğneleyici cevap veriyor, bir noktada da üstten bakıyor olmasıydı. Blaise'a karşı daha yumuşak olsa da Harry, Jason Poison'ın kendi binasında anlaşabildiği çok kişi olmadığını anlamıştı ve arkadaşı için üzülmüştü.

Harry, çantasında bir sonraki dersin kitabını ararken gözüne çarpan günlüğü bir defa daha gördü. Myrtle'ın tuvaletinde bulduğu bu günlük bomboştu ama nedenini bilmediği bir şekilde Harry onu yanında taşıyordu. Sanki bu eski, püskü şey onu kendisine çekiyordu.

Sırlar, sadece Hogwarts duvarlarının arasında dolanmıyordu. Büyülü şatodan uzakta Diagon Yolu'nda, birbirini takip eden sayısız günlerin birinde açıklanmayı bekleyen taze, sinir bozucu bir sır vardı ve bunu işiticek olan kişi Sirius Black'ti.

Today masanın üzerindeki gümüş sandığa asasını doğrulttu. Sandık yerinde kıpırdadı, büyüyü geri püskürttü. "Hadi ama!" diye mırıldandı sarışın cadı.

"Dumbledore'u okuldan atmayı düşünüyorlarmış!" Today, duyduğu bu ani sitem ile yerinde zıpladı ve ne zaman yanına geldiğini fark etmediği eşine şaşkınca baktı. "Burada ne yapıyorsun Sirius?"

Sirius etrafına safça bakındı. Gringotts'da, kasaların hemen üstündeki odalardan birindeydi, burada Today ve onun gibi lanet kırıcılar gelen antikalar, hazineler ile uğraşıyorlardı. "Seni özlemiş olamaz mıyım?"

"Hayır." dedi sarışın cadı şaşkınlığı atlatarak. "Daha yarım saat önce beraberdik."

"Bana sonsuz gibi geldi." dedi Sirius sevimli bir tavırla.

Today gümüş sandığı bırakarak "Neler oluyor Sirius?" diye sordu.

Sirius omuz silkti. "Okul kurulu toplanmış, şu Sırlar Odası yüzünden Dumbledore'u suçluyorlarmış."

Black Dreams//Sirius Black //AuWhere stories live. Discover now