#3

885 87 74
                                    

Sorumu tekrarlıyorum. Lakin çocuk ağzını bile açmıyor. Elimi poşetime uzatıyorum. Normalde çok yemem ama bir iki tane evde bulunsun diye aldığım çikolatalardan birini çocuğa uzatıyorum. Ona uzattığımı görür görmez battaniyesinin altından kolunu çıkarıyor ve elimdeki çikolatayı direk kapıyor.

"Annen sana tanımadığın insanlardan bir şeyler almaman gerektiğini öğretmedi mi?" Çocuk asla konuşmuyor sadece elindeki çikolatayı hızlıca yiyor zaten aç olduğu her halinden belli bende zorlamıyorum ve yanına oturuyorum. "Benim yerimde kötü birisi de olabilirdi."

Çikolatasını bitirince kafasını bana doğru çeviriyor ve sonunda konuşmak için ağzını açıyor.

"Bu saatten sonra önemli değil. Ya karnım doyacak ya da açlıktan öleceğim. Bir başkasının elinde ölmekte farklı bir yola çıkmıyor." Daha küçücük bir çocuğun böyle cümleler kurması etkiliyor beni. Sesi ağlamaktan ve susuzluktan kısılmış ama bu sessiz sokakta net bir şekilde duyulabiliyor. Kendimi görüyorum çocukta. İçimden bir ses yardım et diyor. Chuuya'nın sana yaptığı gibi sende bu çocuğun elinden tut.

"Adın nedir?"

"Atsushi." Ayağa kalkıyorum ve çocuğa elimi uzatıyorum.

"Ee Atsushi, benimle yaşamak ister misin?" Çok ani bir soru soruyorum. Aslında istediğim şey bu değil ama ağzımdan bu sözcükler çıkıyor. "Eve gidince sana istediğin kadar çikolata verebilirim." Gözleri parlıyor. Sadece çikolatadan olmamalı bu durum. Soğuktan barınacak bir ev ve boğazınun kuruluğunu alacak birkaç yudum su onu cezbediyor ve elime tutunarak ayağa kalkıyor. 

Ayağa kalktığındaysa üstündeki ince battaniye yere düşüyor ve kollarının açık olduğunu görüyorum. Kış gününde t-shirtle mi geziyor? Kabanımı çıkarıp onun omuzlarına koyuyorum. Ama doğal olarak ona uzun geliyor ve kabanın yarısı yerde sürünerek yürümeye başlıyoruz.

"Ailen yok mu? Benle direk eve gelmeyi kabul ettin. Cidden kötü biri olabilirim çocuk, bunun farkında mısın? Seni öldürmeyebilirim. Daha kötü şeyler yapabilirim." İç çekiyor.

"Ben açım." Başını yere eğerek arkamdan yürümeye devam ediyor. Arkamda olabilir ama göz ucuyla onu takip ediyorum. "Ve üşüyorum." Kabana daha sıkı sarılıyor. "Ayrıca yapacak hiçbir şeyim yok." O zaman anlıyorum ne demek istediğini. Bundan sonra ne olacağını umursamıyor. Bana benzediğini söylemiştim size dostlarım oysaki o benim tıpatıp aynım.

Arkamı dönüp onunla konuşuyorum.

"Kaybedecek bir şeyi olmayan insan her şeyi yapar ha?" 

"Anlamadım." Gülümsüyorum. Küçük bir çocuktan felsefik sözleri anlamasını beklemem oldukça saçma.

"Anlaman önemli değil, sadece kulağına küpe olsun." Derin bir nefes alıyorum. "Hayatta en çok kaybedecek şeyi olmayanlardan korkmalısın. Benim gibiler, senin gibilerden."

"Anlamıyorum." Eğilip onu kucağıma alıyorum.

"Çok yavaş yürüyorsun böyle daha hızlıyız." 

O kucağımdayken kafamı göğe çeviriyorum ve gülümsüyorum.

"Neden gülümsüyorsun?"

"Bir gün önceye kadar sadece bir şeye sahiptim. Ve onu bugün sabah kaybettim. Fakat sadece birkaç saat sonra tanrı bana seni yolladı. Teşekkür amaçlı göğe gülümsüyorum."

"Ben tanrıya inanmıyorum."

"İnsanlar inanmak isterler. Hayatlarında kötü giden bir şeyin suçunu  tanrılarına atarlar ve bunun adına da kader derler." Küçük bir çocukla böyle konuşmak ne kadar mantıklı bilmiyorum ama devam ediyorum. "Ama sen ve ben tanrının gerçek yüzünü gördük. Hiçbir suçumuz yokken boş yere kötü şeyler yaşadık." Anlamadığını fark edip duraksıyorum.

"Sonra?" Daha masalsı bir şekilde anlatımıma devam ediyorum.

"Ben dipsiz bir kuyuya düşmüştüm. Sonra bir gün tanrı tarafından bana bir melek gönderildi."

"Vaay cidden mi güzel miydiii?"

"Evet. Evet çok güzeldi. Sonrasında bu melek beni bu dipsiz kuyudan kurtardı. Bana hangi yoldan gidersem bir daha bir kuyuya düşmeyeceğimi ve hangi yoldan gidersem daha iyi bir hayat süreceğimi gösterdi. Ve sonrasında da yok oldu. Ondan sonra tanrıya inanmaya başladım. Çünkü böyle bir şey bana sadece tanrı tarafından gönderilebilecek güzellikteydi."

"Yok oldu derken, öldü müü?"

"Hayır sadece gitti."

"Bir gün bende senin meleğinle tanışabilir miyim?" Kafamı yeniden yüzüne çeviriyorum.

"Umarım tanışabilirsin." Gözlerim doluyor.

"Sende benim meleğim olur musuun?" Gözlerim daha da doluyor ve sonunda bir iki damla yaş süzülüyor.

"Olurum Atsushi."

"Ama meleklerin kanatları olmaz mıı?  Uçabiliyor musunn? Beni de uçuur?" Onu karnından tutup havaya kaldırıyorum ve dar sokakta koşarak ilerliyorum. O kollarını açmış havada süzülüyor bense duygu karmaşası içinde ağlayıp koşuyorum.

SELAMLAAAR

Dazai regl misin nesin ağlayıp durma git meleğinin peşine düş.

Bu arada son sahneyi resmen gözümde canlandırabildim ama aklımda market poşetleri kaldı poşetler geride kaldı olum gidin alın onu.  Neyse böyle küçük detaylara takılmayalım.

Çocuk olarak en başta aklımda Akutagawa vardı fakat son anda değiştirdim bunu. Akutagawa olsa daha içine kapanık olması gerekirdi ve Dazai yle çok sohbetleri olmazdı dedim Atsushi daha uygun olur.  Hadi bakalım devam böyle.

Başka bir şey demeyeceğim sanırım. Sevgilerr

Cigarette |soukoku|Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin