1. Bölüm

17.5K 1.1K 937
                                    


Ağustos 1998
Cleveland, Amerika


Jimin geçip gittiği bozuk yollardaki dükkanları tek tek inceliyor, aynı zamanda hayatında ilk defa gördüğü insanlar hakkında bazı çıkarımlarda bulunuyordu. Şu sıralar tek eğlencesi buydu. Annesine bu kasabaya geldiklerinden beri birçok kez büyükannesinin evindeki televizyonu yaptırmayı önermişti fakat iki kadın da bu konu hakkında yeşil ışık yakmamışlardı ona. Bu yetmezmiş gibi bir de kasetçalarına karışıyorlardı. Çok 'gürültülü' olduğu için büyükannesi onu odasına almıştı ve geri vermiyordu. 

Dolayısıyla kendi eğlencesini kendisi yaratmak zorunda kalmıştı.

Önüne gelen bir taşa bir tekme savurup gökyüzüne baktı. "Burası nasıl bir yer böyle ya..? Havası bile insanın ruhunu daraltıyor."

"Baksana bi' buraya küçük oğlan!"

Jimin ilk başta üzerine alınmadı. Fakat manavın içindeki hafiften tombul olan adamın kendisine gel anlamında el salladığını gördüğünde yanına gitmişti.

"Beni mi çağırdınız?" diye sordu şaşkınca.

Adam eline kocaman bir karpuzu tutuştururken "Seni çağırdım tabi." dedi azarlarcasına. Fakat hemen sonrasında sıcak bir gülümseme hakim olmuştu dudaklarına. "Şu karpuzu az ötedeki kasaba götürür müsün? Benim çırak yine ortalarda yok, ee ben de dükkanı bırakıp gidemem. Hadi götür bakalım, ha?" Bir nektariyi Jimin'e uzattı. "Bunu da al, senin olsun."

"İstemem." diye reddetti Jimin.

Normalde gayet sakin, saygılı ve uslu bir gençti. Gülümsemesi yüzünden eksik olmaz, kimseyi üzecek bir şey ne yapar ne söylerdi ancak son zamanlardaki ruh hali ve yaşadıkları onu bambaşka birine dönüştürüyordu zaman zaman.

"Götürmeyecek misin?"

"Götüreceğim ama nektari istemiyorum, teşekkürler."

"Eh iyi, sen bilirsin. Aman düşürmeyesin sakın."

Jimin az önce çok kaba davrandığını düşündüğünden gülümsemeye çalıştı. Ne kadar başarılı olduğunu bilmiyordu ama en azından denemişti.

Elindeki karpuzu düşürmemeye dikkat ederek yürürken aynı zamanda etrafına bakıyordu. Daha öncesinde evlerinin yakınındaki bakkaldan öteye gitmemişti, bu yüzden biraz korkuyor ve eve dönüş yolunu hatırlamaya çalışıyordu. Gerçi burası oldukça küçük bir kasabaydı, emindi ki kaybolduğunda birine büyükannesinin ismini söylese hemen ona yolu tarif ederdi.

Kasap dükkanını gördüğünde gülümsedi. Bu sefer gerçekten gülümsemişti çünkü kollarındaki karpuz gitgide ağırlaşıyordu sanki.

"Bunu manav gönderdi."

Kasap, Jimin'e birkaç saniyeliğine tuhaf tuhaf baktıktan sonra çırağına karpuzu almasını söyledi.

"Sen yeni misin buralarda?"

"Evet biz yeni taşın- Ah!"

Jimin, karpuzu cam tezgahın üzerinden çırağa uzatacakken az kalsın düşürecekti. Şanslıydı ki yanındaki müşteri hızla atılıp karpuzu yere düşmeden yakalamıştı.

"B-Ben özür dilerim. Elimden kaydı bir anda."

Kasap gülerek "Önemli değil." diye karşılık verdi.

Jimin yaşadığı küçük çaplı korku yüzünden nefessiz kalırken yanındaki adam karpuzu çırağa uzattı. İyi olup olmadığını kontrol etmek için Jimin'e baktıktan hemen sonra da yeniden önüne dönmüştü.

JeonWhere stories live. Discover now