Hiç Kimse - Bölüm 2

626 24 11
                                    

Rötarsız bir buçuk saatlik uçak yolcuğunun ardından İstanbul Havaalanı'na inmiştik. Dış hatlardan aktarmalı iç hata geçerken bavullarımızın da bizimle gelmesi için dua ettim, bir de eşyalarımızın kaybolmasıyla uğraşamazdım. Melek'le el ele tutuşup ince uzun koridorda ilerlerken insanlar sıklaştı ve doğru yerde olduğumuzdan emin oldum. Melek artık yanımdan devam edemiyordu, yorulmuştu.

"Hadi canım." Elini sıktım. "Az kaldı. Uçağı kaçırmak istemeyiz, değil mi?"

Yorgun bakışlarıyla bana bakarken başını salladı ve adımlarını hızlandırdı.

Uçağın kapıları çoktan açılmış olmalıydı. Check-In sırasında vakit kaybetmek istemiyordum.

"İstanbul'dan Muğla bir saat. Bu sırada uçakta uyuyup, dinlenirsin." Ona bakarak söyledim. Bu sırada işlemleri halletmiştik ve köprüden uçağa doğru geçiyorduk.

Melek'in koltuğuna yerleştiğinden emin olunca sırt çantasından ufak battaniyesini çıkardım. Bunu nereye giderse gitsin yanında taşıyordu işte.

"Uçak kalkana kadar dayan anneciğim." Her ne kadar başıyla beni onaylasa da göz kapaklarını açık tutmakta zorlanıyordu. Daha herhangi bir uyarı verilmediği için telefonumdan Milas Havaalanı'ndan kiralayabileceğim araba var mı diye uçtuğumuz hava yolu şirketinin sitesine girdim. Aslında çok da fazla bir seçenek yoktu, banka hesabımdaki para her an elimde patlayabilirdi. Ucuz ve ufak bir araba işime yarayacak gibi geliyordu. Sonunda aradığım şeyi buldum ve kiralamak için gerekli bilgileri girdim. İşim bitmek üzereyken hostes koridorda göründü.

"Lütfen elektronik cihazlarınızı kapatınız ve kimseye zarar vermeyecek şekilde yerleştiriniz. Kalkıştan sonra uçuş modunda kullanabilirsiniz." Gülümseyerek anonsunu bitirdiğinde gözlerimi uçakta gezdirdim. Tüm koltuklar doluydu.

Kısa süren bir dikilişin ardından kemerleri çözme ikazı yandı ve Melek hemen yatar pozisyona geçti. Üzerindeki battaniyeyi düzeltirken çoktan uykuya daldığından emindim. Bende fırsattan istifade çantamdaki ajandamı çıkardım ve üzerinde eğrelti duran kırmızı kurdeleye baktım. Artık hiçbir anlamı yoktu ama onu yanımda taşıyordum. Geçmişimden ayağımda sürdüğüm bir pranga gibi peşimden geliyordu. Aklımdakileri bir yerlere yazma fikri Isabel'den çıkmıştı aslında. İyileşmeye başladığım ilk zamanlarda kimseyle konuşacak gücü kendimde bulamıyordum. Yazmak fikri çok cazip gelmişti, o zamandan beri de yazıyordum. Ama artık sona geldiğimi anlamıştım. Daha fazla devam edemeyeceğini biliyordum. Bu ajandaya artık başka bir şey yazamayacaktım. Bugünün tarihini açarken ajandadan, sayfanın en sonuna yazdım.

Kızını babasına teslim et.

Sekiz yıl düşünsem bunu yazacağım aklımın ucuna bile gelmezdi ama yazıyordum işte. Sayfayı çevirdim. Ertesi günün olduğu kısmı açtım ve bu sefer de en başa yazdım.

Kendini yok et.

Yazdığım cümlenin ardından başımı ajandadan kaldırdım. Bu kadar kolay olacak mıydı peki? Canımdan çok sevdiğim kızımı, sevdiğimi sandığım adama bırakabilecek miydim? Sonra ne olacaktı? Melek'e haksızlık ediyordum. Belki de kendime. Ne olacağını bilmediğim gelecekten ilk defa bu kadar korktuğumu hissettim. Cümlenin üstünü karalamak için elim gitse de Melek'in yerinde kıpırdanmasıyla ona döndüm. Huzursuzluğunu sebebini az çok tahmin edebiliyordum. Burada olduğumu hissetmesi için elini tuttum. Sakinleştiğinden emin olduğumda önüme döndüm. Kucağımdaki ajandamı göremeyince kaşlarım çatıldı. O sırada göz hizama bir karartı girdi, defterimi bir adam uzatıyordu.

"Düşürmüşsünüz." Sakin bir ses tonuyla söyledi.

Yüzümde ufak bir tebessüm oluştu, kısa süreliğine de olsa gözlerimiz buluştu. "Teşekkür ederim."

Tamam Mı, Devam Mı?Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin