1

58.7K 1.9K 1.3K
                                    

Yabancısı olduğum bir şehrin bilmediğim ıssız sokaklarında yürüyordum sessizce, bana ait olan tek şey omuzumda duran siyah eskimiş sırt çantamdı. Etraftaki yıkık dökük binalar, yanımda geçen insanların yabancı bakışları adeta buraya ait olmadığımı bağırır gibilerdi. Gökyüzünü delip geçecekmişçesine bir şimşek çaktığında huzursuz bakışlarımı sonsuz maviliğe kaldırdım, bir bu eksikti diye düşündüm kendi kendime. Bu yabancısı olduğum şehirde bir evim vardı fakat evin nerede olduğu hakkında en ufak bir fikrim dahi yoktu.

Elimle üzerimdeki gri hırkanın ceplerini kurcalarken parmaklarıma değen sararmış kâğıt parçasını çıkartıp bir kez daha adrese göz attım, susam sokak. Başımı kaldırıp bulunduğum sokağın tabelasına baktım. Evet, burası susam sokaktı. Dudaklarıma yorgun bir gülümseme yerleştirip ağır adımlarla ilerleyerek etrafa göz gezdirmeye devam ettim. Geriye o yeşil, küçük müstakil evi bulmak kalmıştı.

Gökyüzünden aşağı doğru inen bir kaç yağmur damlasını ellerimin üzerinde hissetmem ile bakışlarımı bir kez daha yukarıya çıkarttım, bu kez yağmur damlaları tek tek yüzümü ıslatmaya başladı. Başımı eğip hırkamın koluyla ıslanan yüzümü sildim ve ilerlemeye devam ettim. Hava yavaş yavaş kararmaya yüz tutmuştu, karanlığa kalmak en son isteyeceğim şeydi.

Dışarıdan ürkek bir çocuk gibi göründüğüme o kadar emindim ki, insanların garip bakışlarını üzerimde hissetmem de bu düşüncemi kanıtlar nitelikteydi. Zaten asosyal bir çocuktum, yabancılar ile konuşmaya çekinir, bilmediğim ortamlara girmekten kaçınırdım. Şimdi ise bilmediğim bir şehrin tam ortasına düşmüştüm, yıllar önce biri bana bunu söylese inanmaz, güler geçerdim fakat şu an bu durumdaydım.

Soğuk bir rüzgar bedenimi yalayıp geçerken, yağmur da şiddetini arttırmış ve titrememe neden olmuştu. Kollarımı birbirine sararak etrafa bakınmaya devam ettim. Sokak o kadar büyüktü ki, bu şekilde bulmam imkansız gibi görünüyordu. İleride açık bir dükkan gördüğümde oraya doğru ilerlemeye başladım. Saatlerdir öylece dolanmaktan başka hiçbir şey yapmıyordum, artık birilerine sorma vaktim gelmişti. Dükkana yaklaştığımda buranın eski bir antika dükkanı olduğunu farkettim. Antika şeyleri severdim, İzmir'deki evimde de antika eşyalardan başka bir şey yoktu. Modern çağa ayak uydurmak yerine, eski çağa yakın olmak beni daha iyi hissettiriyordu.

Derin bir nefes alıp cesaretimi toparladıktan sonra dükkanın kapısından içeriye doğru bir adım atıp ilerledim. O kadar hoş görünüyordu ki, buraya girer girmez kendimi evimde gibi hissetmiştim. Dükkana asıl gelme amacımı unutup, kendimi antika saatleri incelerken buldum. Yeni evime gelip buradan alışveriş yapmayı aklımın bir kenarına yazıp bakışlarımı kasada duran, saçları kırlaşmış adama çevirdim. Dudaklarına içten, samimi bir gülümseme yerleştirdi.

"Affedersiniz, ben bir şey sorcaktım."diye mırıldandım, heyecandan kalp atışlarım hızlanmış ve sesimin içine kaçmasına engel olamamıştım. Yabancı bir insanla konuşmak bu kadar zor olmamalıydı."Tabi, buyur?"

"Ben..."elimi hırkamın cebine atıp hızlıca kâğıt parçasını çıkarttım ve bir kaç adım atarak kasaya yaklaşıp, sararmış kâğıt parçasını karşımdaki yaşlı adama uzattım."Ben bu adresi arıyorum."adam boynuna astığı gözlüğünü takıp kağıdı kendinden biraz uzaklaştırdı ve kaşlarını çattı."Sen çok ters yerdesin evlat, geri dönmen gerekecek."yüzüme umutsuz bir ifade yerleştirip, omzularımı düşürdüm."Geldiğin yerden geri dön, üç sokak geçtikten sonra sola döneceksin."

"Pekâlâ, teşekkür ederim."uzattığı kâğıt parçasını alıp cebime geri sıkıştırdıktan sonra gülümseyerek dışarı çıktım. Çıkar çıkmaz rahat bir nefes verip geldiğim yoldan geri ilerledim.

say my name | bxbWhere stories live. Discover now