「25|❝yeni bir adsız kahramanın doğuşu❞」

720 59 274
                                    

yirmi beş ● ❝yeni bir adsız kahramanın doğuşu

( özel bölüm )

Kış zamanının verdiği soğuk ile Ocak ayının sonlarına yaklaştıklarının habercisi olan ve bitmek bilmeyen, bir durup bir yağan yağmurlardan sonra insanlar artık Tanrı'yı sorgulamaya ara vermişlerdi.

İngiltere'de, çoğu zamanki gibi, insanlar yağmur çamur veya başka bir olay demeden kalabalık olan caddelerden geçiyor, oradan oraya koşuşturuyor ve kendi işlerine gitmek için acele ediyorlardı. Biraz garipti doğrusu, sadece bir işe girip de oradan binlerce sterlin kazanmak veyahut kazandırmak. Para için kimsenin yapmayacağı şey yoktu, bu yüzden de insanlar hep at gözlüklerinden ileriye bakar ve etrafındaki güzellikleri fark etmezdi. Belki de bu yüzdendir ki, bir işe bağlı olmanın saçmalık olduğunu düşünen kesimde yer alan genç adam kolunun altına kıvırıp yağmur'dan sakladığı Gelecek Postası'nı yüzünde düşünceli bir ifade ile taşıyordu.

Diğerlerine kıyasla elinde tedbir olarak ne bir şemsiye, ne de başına taktığı bir şapka mevcuttu şu anki durumuna bakarsak. Aksine, yağmurlu havanın bıraktığı o güzel havayı, daha çok, sever bir eda ile kendi kendine sırıtıyor ve dudaklarında tutturmuş olduğu, XVII. Yüzyıl'dan kalma bir İtalyan klasik şarkısını sessizce yanından geçen insanlara aşılıyordu.

Eh, bilirsiniz ki Tanrı çoğu zaman bencildir insanların düşüncelerine göre. Birileri zengindir, birileri fakir; birileri başarılıdır, birileri başarısız; en önemlisi ise birileri kahramandır, birileri ise hayatın monotonluğuna kendini kaptırmış ve normal kesimden sayılan insanlar.

Tam da bulunduğumuz konum, okuduğumuz satırlar, çatılan kaşlarımız yüzünden belirginleşen kırışıklıklar bu durumu yansıtır nitelikte aslında. Kahramanlardan, ki bu kahramanlığın da birbiri içinde ayrıldığını söylemezsek olmaz, biraz uzakta, nezih bir ortam sayılabilecek sokakta, tam o sırada insanların arasına karışmış olan ve varlığını birisi dahi fark etmeyecek kişinin düşünceleri içindeki o uçsuz bucaksız yolculuktayız.

Mugglelar -evet evet, Mugglelar- arasında yaşamak çoğu Büyücü için biraz çılgınca gelebilirdi. Belki biraz değil. Ancak hayat çılgınlıklar ve karşı düşüncelere karşı bildiğini yapmakla tadı çıkarılabilir bir şeyken bunları deneyimlememek pek de eğlenceli olmazdı. Hele ki bir sene için gittiği İtalya'dan sonra geri döndüğü İngiltere'de kendisini bir savaşın ortasında bulan Atlas için bu fikir onun gözünde daha bir heyecanlı görünmüştü.

Önceden dediğim gibi, insanlar bu Dünya'da adil bir şekilde hayatını yaşamıyordu ve Atlas da bu bilinmeyen kesimin içinde, sadece birisiydi. Öyle pek bir özelliği yoktu, hayatında heyecana dair hiçbir kanıt bulunmadığı için kendisini ülke ülke gezmeye adamış, gezdiğinde bile heyecan bulamamış umutsuz bir vakadan ibaretti. Günleri çoğunlukla oturmakla, uyumakla, yemek yemek ve kişisel ihtiyaçlarını karşılamakla geçerdi. Daha sonra bu döngü tekrarlanır, onu gerçekten sıradan birisine dönüştürürdü.

Tabii, bunlar sadece Atlas'ın kendi düşünceleriydi ve bu yüzden, hayatında yaşamadığı şeyleri kaleme almayı görev edinmiş, daha ününü duyurmayan minik bir yazardı. Mugglelar'a kitaplar yazar, yazar ve yazardı. Daha sonra yazdıklarını beğenmez, asasının bir hareketi ile hepsini yakıp yeni bir kitaba başlardı. Büyücülük Dünyası'na kitap yazmasını aklınızdan bile geçirmeyin, hele ki böyle bir zamanda yazmasını asla. Zira Atlas birisi tarafından işkence çekip öldürülmeyi kendisine yakışır bir ölüm olarak bulmuyordu.

partis temporus ℘ regulus arcturus black.Onde histórias criam vida. Descubra agora