31/ your lips, my lips, apocalypse.

16.7K 2.2K 1.6K
                                    

bu bölümün şaşkın jeongguk'u ise diyor ki; "elinden geliyorsa, azıcık sevsene beni. içinden geliyorsa, tutup öpsene beni.."

gram keyfim yok... nasıl kaçarım dedim, kendimi burada buldum. ortaya ne çıkacak epey merak ediyorum çünkü aklımda öyle ayrıntılı şeyler de yok; ufacık bir taslak sadece.

yüreğimden, onun yüreğine doğru uçuşan her kuşun vurulduğunu hissettiğim bir vakitte, saat gece yarısını kırk üç geçmekteydi. su sızdıran saksımın hemen yanında, sırtımı duvara yaslayıp ayaklarımı boyuna uzatmış biçimde kirlenen parkeyi izlerken; belki de dünyanın en çirkin hareketini uzuvlarıma zimmetlediğim, aşık bir adamın dudaklarına tutunduğum için kendimi berbat hissediyordum. üstüne üstlük tüm her şeyin yükünü tek hamleyle omuzlarına bıraktığım o adam, buhar olmuşçasına ortadan kaybolduğundan evrenin en berbat suçunu işlemiş insanlardan görüyordum kendimi, infazımı bekliyor olmalıydım.

taehyung'u dudaklarını adeta kazıyarak silerken görmek içimde tarifi imkânsız bir sancı yaratmıştı sıfırdan ve sırılsıklam olmuş bedenimle birlikte peşinden, tir tir titreyen adımlarımla arabaya binip yerleştiğimde; yeminler olsun tek saniye suratıma bakmamıştı. yol boyunca içim akıp gitmişti. aşıktım, gergindim, dudaklarını tatmıştım lâkin yaşadığımı hissetmekten çok uzaktım. onun ruh hâlindeki titreşimlere göre aniden hızlanan, yavaşlayan o arabayla apartmana varmıştık sonunda. konuşmak için ismini mırıldanmıştım korkakça, arabadan inmek yerine yerimde oturmaya devam etmiş, ismini zorla dudaklarımdan dökerek seslenmiştim ona. fakat o gözlerinde yanan alevlerle birlikte üzerime eğilerek benim yerime kapıyı açmış ve başıyla çıkmamı işaret etmişti. sonrasında bakışlarını yola çevirmiş, bir eli direksiyonda; ötekisi ile alnını ovuşturmuştu. konuşmamam gerektiğini anlayıp inmiştim arabadan. sonrasında da bir daha duyamamıştım tavanıma düşen adımlarını, açtığı müzikleri; ritimleri...

ötesindeki üç gün boyunca da hissedememiştim yaşamı. onun bulaşıkları yıkarken çıkardığı tabak seslerini, balkonda sigara içerken mırıldandığı melodileri duyamamış; üst kata çıkıp aramızdaki şifre ile kapıyı tıklattığımda hayaletli eve girmişimcesine ağır ağır aralanan kapı bu defa benim için açılmamıştı. korkunç bir pişmanlık sarmıştı bedenimi ve her saniye, onunla yüzleşemediğim her saniye arttıkça artıyordu. dudaklarımda başgösteren o zehirli tat; öncesinde dilimi uyuşturmuş, şimdi ise hiçbir uzvumu hareket ettiremeyeceğim kadar bitap düşürmüştü beni. insan düşünmekten yorulur muydu? ölecekmişim gibi hissediyordum, kafamın içinde kurduğum hiçbir senaryonun sonu bizim için iyi bitmiyordu ve ben, bu filmin sonunu önceden bilmekten hiç hoşlanmamıştım.

onu öpmem hataydı, taehyung'a karşı atabileceğim en yanlış; en olmaması gereken adımdı zira onun dudaklarına değen son dudak aşık olduğu kadının kırmızılarıydı ve bunun böyle olagelmesi yeryüzündeki son huzur kırıntısıydı belki de. bunu onun ellerinden almak benim için büyük bir vicdansızlık göstergesiydi çünkü kolaylıkla empati yapabilen biriydim. ben taehyung'a ölürcesine aşıkken, bir başkası dudaklarıma değirseydi kendi izini; paramparça olurdum muhtemelen. hele ki bu bir söz üzerine yayıştırılmış ise tepetaklak olurdum. ben, kim taehyung'a benden kaçması için fırsat vermiştim ve şimdi utanmadan acısına söylenemezdim.

tüm savunmasızlığımla birlikte, aklım inanılmaz uyuşuktu ve aralık balkon kapımdan içeriye uğuldayarak süzülen rüzgar iç sesimi bastıramıyordu. açık olan televizyon, kalbimin dışa vuran sesi dahi düşüncelerimin üzerine çıkamıyordu zira beni boğan şey kim taehyung'un sessizliğiydi. ne yapmalıydım? ne yapmıştım? taehyung neredeydi ve başına bir şey gelir miydi? jimin onu bulurdu, öyle değil mi?

disfruto ✔Where stories live. Discover now