~Episode 5~

1.5K 145 83
                                    

Song - Natasha Blume = Black Sea

Kaçırıldıktan sonraki beşinci güne gözlerini açan Lucius tamamen kararmış bir ruh haline sahipti. İçindeki sıkıntı, sıkışıklık nefesini kesiyor gibiydi. Midesi garip bir nedenle bükülüyor gibi bir his vardı. Endişe gibi bir şey... Endişe etmesi için pek çok sebep vardı gerçi ama son bir aydır endişeli olsa da kaçırıldıktan sonra ilk defa bu hisse ev sahipliği yapıyordu bedeni.

Metalik mavi gözleri, sabah olmasına rağmen karanlık olan odada gri bir hal almış, en az dışarısı kadar sisli bir görünüme sahip olmuştu.
Soluk pembe dudakları aralandı ve iç çekerken şişen göğsü ile sıkıntıyı atmaya çalıştı.
Yavaşça doğruldu ve dışarıya baktı. Perdeler tamamen açık olduğundan bunu yapması kolay oldu.

Göl, birkaç gündür süren fırtınalı hava nedeniyle dalgalıydı. Sis kasvetle göl evinin tepesine çökmüştü.
Ölüm gibi, diye düşündü Lucius. Sanki Ölüm evin etrafını sarmış gibi...

Başını iki yana sallayıp gerindi ve ayağa kalktı. Asasız bir şekilde evden çıkamadığı kesinleştiğinden beri, hani şu banyodan önce gidip tost yaptığı ama kaçamadığı zamandan beri zincirlerden kurtulmuştu.
Yavaşça ayağa kalkıp banyoya ilerledi. Ayakucundaki çan artık yoktu. Elleri çözüldüğünde James çanı alıp göle doğru fırlatmıştı.
Şüphesiz artık Lucius kendi işini kendi yapabileceğinden, sabahın köründe kalkmasına gerek olmadığı için sevinmişti.

Sarışın genç adam daha dün akşam banyo yaptığından sadece elini yüzünü yıkayıp dişlerini fırçaladı.
Yüzünü gri havluyu çok bastırmadan kuruladı. Sonra odaya geçip giyecek bir şeyler aradı.
Siyah bir kot, koyu yeşil bir kazak ve siyah çoraplarla odadan çıkıp alt kattaki mutfağa ilerledi. Göl evi çok büyük olmadığından çok çabuk her yere ulaşabiliyordu.
Kendi evinde olsa odasından mutfağa gitmesi dakikalarını alırdı.

Evin küçük olması garip bir şekilde hoşuna gidiyordu. Ev gibi hissettiriyordu.

Mutfağa girdiğinde kaşlarını kaldırdı. James uykusuzluktan kapalı olan gözleriyle yanağını eline yaslamış oturuyordu.
Lucius içeri girdiğinde onu fark etmedi. Sarışın genç adam sinsice ona yaklaştı, arkasından kulağına eğildi ve-

"BÖ!"

"AAAA!"

James çığlık atarak ayağa fırladı ve dehşetle kahkaha atan genç adama baktı.
"Ne oluyor be!?" Dedi şokla.

Lucius kıkırtılarını bastırmaya çalışırken gözlüğü kaymış, saçı başı daha da dağılmış olan ve hala yüzünde ne olduğunu anlamamış dehşet ifadesine sahip genç adama baktı.
"Sura- suratın o kadar komik ki! Bir saniye," dedi soluklanırken.
Tam gülüşü sakinleşecekken James'in ince ve tiz bir sesle attığı çığlık kulağında yankılandı ve tekrar gülmeye başladı.

"Neler oluyor?" Dedi kaşlarını çatıp içeriye giren Rabastan. Gözleri kızgınca ayakta dikilen James ve gülmekten kıpkırmızı olan Lucius arasında gidip gelirken şaşırdı.
"Kim öyle çığlık attı?"

James homurdanarak yanından geçip dolaba ilerlerken Lucius gülüşünü durdurup sırıtarak gözlüklü genci işaret etti. James ise homurdandı.
"Aptal sarışın arkadaşın beni korkutmaya karar vermiş!"

Lucius hakarete takılmadan sırıtıp omuz silkti. "Çok konuşma da o sesi nerenden çıkardığını düşün."

Rabastan epey tiz olan çığlığı düşünüp sırıtırken James su dolu bardağı kafasına dikti ve iki Slytherin'e orta parmağını gösterdi.
Az sonra içeri Remus ve Peter girdi.
"Ne oluyor?"

Love In The Dark (𝑳𝒖𝒄𝒊𝒖𝒔/𝑱𝒂𝒎𝒆𝒔)Where stories live. Discover now