~Episode 16~

845 89 43
                                    

Song- t.A.T = All The Things She Said

Sarı saçları ateşin ışığında parlarken kalbinde hissettiği acı verici sıkışmayı görmezden geldi. Kucağında huzurla uyuyan bebek ve ne yapacağını bilemeyen Lucius odada canlı olan tek varlıklardı.
Slytherin, bebeği nazikçe koltuğa bıraktı ve alnına bir öpücük kondurup asasını çıkardı.
Bir süre, esir tutulduğu süre, kullanamadığı asasını hala çok sık kullanmıyordu. Büyüsünün izi sürülemesin diye.

Ancak bu gerekli bir durumdu. Sessiz bir büyüyle bebeğin etrafına bir kalkan ördü ve düşse bile hasar almayacağından emin oldu. Sonra ufak bir tılsımla kolundaki saati ve bebeğin yastığını birbirine bağladı. Böylece uyandığında, yastıktaki hareketleri hissedecek ve koşarak gelebilecekti.

Kapıyı açıp çıktı ve meşalelerle aydınlatılan koridora baktı. Birkaç dakika önce elektrikler gitmişti ve panik olan minikleri sakinleştirmeye çalışan rahibeler de ortalıkta yoktu. Adımları yankılanırken dik bir şekilde yürümeye devam etti ama ayağı kaydığında kesik bir nefesle beraber duvara yaslandı.

Başını eğip yere baktı ve çok koyu renkteki sıvıyla karşılaştı. Kaşları çatılırken koyu sıvının neredeyse kan gibi göründüğünü söyleyebilirdi.
Derin bir nefes alıp etrafı kokladı ve kanın keskin kokusu burnunu yakarken dehşet içinde etrafa bakındı.
Bu kimin kanıydı? Bir çocuk düşüp yaranlanmış olabilirdi.
Kana iyice bakıp ince damlalar halinde gittiği yolu gözlemledi. Karanlık, meşalelerin yanmadığı bir koridora çıkıyordu.
Sağdaki duvara elini uzatıp meşaleyi kaptığı gibi kanı takip etmeye başladı.

İnce kan izleri bir odanın önünde son buldu. Lucius etraftaki uğursuz sessizliği dinlerken duraksadı. İçinde çok kötü bir his vardı. Aralık kapının kolunu tuttu ve hafifçe ittirerek içeri baktı.
Yerde tanımadığı genç rahibelerden biri yatıyordu. Boğazı kesilmiş, yüzündeki dehşet ifadesiyle odanın köşesine bakıyordu. Sarışın adam nefesini tutarak başını çevirdi ve karanlık figüre baktı. Sonsuz karanlık gibi görünen gözleri Lucius'a sabitlenmişti. Parçalanmış bir yüzü, yanmış gibi duran bir derisi vardı. Anormal bir korkunun ve dehşetin ruhuna sızdığını hissetti.

Geriye dehşet içinde bir adım attı ve aldığı keskin nefesin sesiyle harekete geçen yaratıkla beraber geriye dönüp koşmaya başladı. Kanı heyecan ve korkuyla kaynarken ayağı kaydı. Tam düşecekken son anda sendeleyerek toparlandı ve hayatında hiç olmadığı kadar hızlı bir şekilde koşmaya başladı. Bebek için kurduğu tılsım aktifleşti ve saati kolunda şiddetle titredi. Böylece az daha odayı geçecekken bebeği hatırladı. Nefes nefese geri koşup etrafa bakındı ve ürkütücü bir tırmalama sesiyle beraber bebeğin olduğu odaya daldı. Minik bebek huzursuz olmuş bir halde ağlıyordu. Lucius kapıyı aceleyle kapatıp kilitledi. Yeteceğini düşünmediğinden etrafa bakındı. Bir şey... bir şey... bir şey lazımdı!

Gözleri şöminenin kenarındaki demir çubuklara takıldı. Hızlıca oraya koşup biraz sıcak olan demirleri kapının iki kulpu arasından geçirerek açılmayacağından emin oldu. Gözleri delice kapıda gezinirken aklına asası geldi. Merlin! Nasıl unutmuştu?
Hızlıca asasını alıp koruyucu büyüler fısıldamaya başladı. Bir yandan ağlayan bebek, bir yandan kapının dışındaki şey yüzünden tamamen alarma geçmiş bir durumda yere düştü.

Kapıya bir şeyin vurduğunu duyduğunda irkildi. Geriye doğru neredeyse sürünerek bebeğin yattığı yere yaslandı ve küçüğü kucağına aldı. "Şşt ufaklık, sakinleş." Titreyen elleriyle bebeği göğsüne yaslayıp eğildi ve alnından öptü.

Love In The Dark (𝑳𝒖𝒄𝒊𝒖𝒔/𝑱𝒂𝒎𝒆𝒔)Where stories live. Discover now