24 | Dolunay

220 20 61
                                    

Blueneck ~ Lilitu

Kasvetin her bir zerresini karanlığına hapsetmiş ormanda yön bilgimi tamamen yitirmiş şekilde koştururken buldum kendimi. Soğuk hava gitgide nefesimi keserken daha önce bu kadar uzun süre durmaksızın koştuğumu hatırlamıyordum. Akın akın yağan kar saçlarımı ıslatırken kirpiklerime düşen taneler görüşümü zorlaştırdı. Bedenimi ayakta tutmamı destekleyen alıp verdiğim nefeslerim boğazımı tıkamıştı sanki. Kalp atışlarım kulaklarımı doldururken botlarımın altında ezilen ıslak toprağın sesini daha az duyuyordum. Neyden veya kimden kaçtığımı bilmeden koşuyordum ancak korkudan doğan adrenalin yüzümden okunabilirdi.

Paltomun eteği rüzgar eşliğinde savrulduğunda yanaklarıma çarpan soğuk tüylerimi diken diken etti. Yumruk yaptığım kızarık ellerimin parmak boğumları yaralanmış, tenimde çizikler oluşmuştu. Rüzgar arkamdan kovalarcasına eserken uğultusu kulaklarıma bir ölüm ninnisi gibi geliyordu. Kolumu yüzüme siper ettiğimde kar yağışı oldukça artmıştı. Bacaklarımın kopacak derecede yorulduğunu hissettiğimde koşmayı bıraktım fakat hâlâ varacağım noktayı bilmeden karanlıkta ilerliyordum. Yakından bir ağacın şiddetli çatırtısı duyulduğunda ağzımdan kaçan çığlığı tutamadım. Etrafıma baktığımda sol yanıma cılız bir ağaç devrildi.

Midemdeki sıcaklık vücudumdan yukarı tırmandığında derin bir nefes aldım. Gözümün önünde beliren su buharı yok olduğunda başımı kaldırdım, gökyüzündeki kara bulutlar ayın önünü açıyordu. Tek ışık kaynağım olan dolunayla orman grimsi renk aldığında bir çam ağacının yanından geçtim. Önüme düşen karanlık, çarşaf misali süzülerek kalktığında karın ince zemin oluşturduğu toprak dikdörtgen şeklindeki bir  boşluğa sahipti. Kaşlarım çatılırken ağır adımlar atışımla ayağımın altındaki kardan katı bir ses çıktı. Bulunduğum yer ayın tam olarak altında olacak ki en çok aydınlanan bölgeydi. Derince açılmış çukurun ucuna varınca yutkundum. Bu çukur oldukça biçimli kazılmış bir mezardı.

Başımı yavaşça eğerek en dip noktasına odaklandığımda çukurun içine dolmuş karların arasından damara benzettiğim birbirine karışmış hatlar belirdi. Soğuktan kıpkırmızı olmuş dudaklarım aralanırken hatların turuncu renkteki parlayışının şaşkınlığını yaşıyordum. İnce alevleri andıran çizgiler giderek koyulaşırken ellerimde sıcak bir ıslaklık hissettim. Parmaklarımı birbirinden ayırıp avuçlarımı açtığımda oluk oluk akan kanlar mezarın içine damladı. Acı hissetmiyordum, ellerimdeki kanın bana ait olmadığından emindim.

Başımı kaldırdığımda yağan karın aniden kesildiğini fark ettim. Ardından mezarın içine bir kan damlası daha düştü fakat bu seferki ellerimden gelmemişti. Dişlerim hafifçe birbirine çarparak dudaklarımı titretirken korkudan göz yaşına bulanmış gözlerim gökyüzüne uzandı, hâlâ karanlıktan başka bir iz yokken dolunaydaki değişkenlik kanımı dondurdu.

Beyaz bir nokta halinde parlayan ay, kırmızıya döndü.
Kan damlaları usulca mezara dökülmeye devam etti.
Ellerime bulaşan kan giderek arttı.
Ve yelkovan on ikiyi vurduğunda, kana doymayan mezarlık dolup taştı.

~~~

Dolaptan çıkardığım suyu hızlı yudumlarla mideme indirip bardağı tezgaha bıraktığımda bir kez daha yutkunuşuma engel olamadım. Kabusumun gerçekçiliğinin etkisini üzerimden atamamıştım. Masaya uzanıp peçeteyle boynumdaki terleri sildim ve çöpe atıp başımı kaldırdığımda bahçeye çıkan cam kapıda gözüme çarpan hareketlilik dikkatimi dağıttı.

Ehven-i Şer | A Creepypasta FanfictionWo Geschichten leben. Entdecke jetzt