first: don't leave

77 9 43
                                    

   şunları söyleyeyim öncelikle ficte hepsi aynı yaşta geçen şey özel bir seslenme şekli, yani bilerek yapılmış bir şey.

   Sahibi olduğu kulübün yukarısında ki odalardan birine girdikten sonra söylenmeye başladı genç oğlan ''bölgeyi yönetmemiz gittikçe zorlaşıyor, yakında isyan çıkar. Bir şeyler yapmalıyız artık, daha fazla böyle hüküm süremezsin.'' ardından boynunda bir nefes hissetti. Sevgilisi kulağına doğru fısıldamaya başladı ''sen beni merak etme, mükemmel bir planım var. Bittikten sonra kontrolü kaybetmem yüzde sıfırın altında bir ihtimal olacak, kimse bir daha bizimle uğraşamayacak.'' dedi ve iyice yaklaştı ona. Genç olan yavaşça sevgilisinin kolları arasında ters döndü ve ''düşündüğüm şeyi mi yapacaksın?'' diye sordu. Karşısında ki alnını onunkine yaslayıp kafasını 'evet' anlamında salladı ''onları bulmama çok az kaldı.''

--

--

--

   Kollarını iki tarafa açtı rüzgarı daha iyi hissedebilmek için. Küçüklüğünden beri sevmişti rüzgarı teninde hissetmeyi, rüzgarın saçlarını uçuşturmasını. Hafif dengesini kaybettiğini hissedince tekrardan ellerini önünde oturanın beline koydu ardından ise sırtını biraz daha geriye yatırıp motorun uç kısmına koydu ellerini.

   Duyduğu küçük adım sesleriyle kafasını koyduğu dizden kaldırıp hafifçe dikeldi ve yavaşça çıktı artık hurda olmuş arabanın içinden. Yavaş ve dikkatli adımlarla sesin geldiği yere geldi ama hiç bir şey hissedemedi etrafında üstüne bir de arabadan biraz fazla uzaklaşmışdı. Endişeyle yüzünün baktığı tarafın tam tersine döndü ve bir kaç adım attı. Kırmızı saçlı olan ise sanki onun yokluğunu hissetmiş gibi uyandı uykusundan. Arabanın içinde onu göremeyince hızla dışarı çıktı ama gördüğü görüntüyle başını sağa eğip 'ne yapıcam ben seninle' diye düşündü, çünkü karşısında ki yavaş adımlarla yürürken yuvarlaklar çizip duruyordu. Gülerek kardeşine doğru yürümeye başladı ''Binni-ah!'' endişeli yüzü kollarını tutmasıyla gülümsemeye dönüştü, onu yeniden motora yönlendirirken arkasına bakarak neden kalktığını anlamaya çalıştı inseong. Biraz baktıktan sonra neden bulamadığını anlamıştı, kardeşi yanlış yere bakmıştı çünkü. Çünkü bulmaya çalıştığı şey göz çevresi ve kulakları hariç her tarafı beyaz olan minik bir tavşandı.

 Çünkü bulmaya çalıştığı şey göz çevresi ve kulakları hariç her tarafı beyaz olan minik bir tavşandı

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

( ayyyy yüzünü yediğim sen nasıl tatlı bişeysin öyle. öhm öhm öhm sakinim tamam, minik davşanımız budur, asıl tavşanı koymak isterdim ama.... )

    Motordan indiklerinde youngbin'in yaptığı ilk şey eğilip ot var mı diye bakmak oldu. Eli bol çiçekli bir şeye denk gelince gülümsedi ve orada ki bir kaçını  kopardı yerinden. Geri kalktığında inseong'un  yanında olduğunu hissetti. İnseong ise elinde arbaletiyle çiçeklere bakıyordu. Yürümeye başladıklarında inseong bir anda elinde ki çiçekleri kaptı, tabi bunu yapmasıyla çocuğun alaycı bir kızgınlıkla bağırması bir oldu ''inseoooooong!''. inseong onu daha çok sinir etmek için ''sana bana hyung demen gerektiğini daha kaç kez söylemeliyim?'' çocuk dil çıkardı ''bende sana kaç kez 'sana asla hyung demeyeceğim.' demeliyim?'' dedi ve ona uzandı inseong ise ondan gülerek kaçıyordu. Bir kaç tur döndükten sonra çiçekli otun birini ona verdi ve kendi de öbürüyle uğraşmaya başladı. Youngbin bütün çiçekleri teker teker koparıp elinde biriktirdi, inseong ise onun ne yaptığını anlamaya çalışıyordu. En sonunda bitirdiğinde elindekilerin hepsini ikisine gelecek şekilde havaya fırlatıp ikisinin de kahkaha atmasına sebep olmuştu. İki kardeş gülerek yürümeye devam ettiler.

DAY BY DAY ^SF9 two shot^Where stories live. Discover now