Kraliyet Masalı

353 38 44
                                    

  *Medya ile okumanızı tavsiye ediyorum*

                              ✿*゚‘゚・✿.。..

Küçüklüğünden beri ona anlatılan masallarla büyüdü Kyungsoo. Sonunda prens ile prensesin aşkını ilan ettiği mutlu biten güzel hikayelerle. Kimse ona gerçeklerin korkutucu olduğunu söylemedi.

Hiçbir şey, hiç kimse masum değildi ona göre. Herkes bir çıkar uğruna savaşır, belki de ölümü göze alır. Ölüm. Ebedi korktuğu, sonsuza dek sürmeyecek olan hayatına son veren olay. Basit bir kalıp ama bedeniyle ruhunu ayırabilecek güçte bir gerçek. Yüzleşmek zorundaydı. Bir prens korkusuz olmalı, acımasız bilinmeliydi. Bu onu güçlü kılardı zira.

Kral Seongha her zaman örnek olmuştur biricik oğluna. Zalim olmaktansa güçlü görünmenin önemini vurgulamıştı. Kötü olmak, zaferi değil insanın kendine yenilgisini kanıtlar demişti bir seferinde. Kyungsoo babası bunları söylediğinde küçüktü. Anlam veremezdi tek kelimesine. Fakat şimdi her sözün altını çizerek yazıyordu siyah kaplamalı defterine.

Hafızası güçlüydü. Bir şeyi kolay kolay unutmaz yeri geldiğinde hatırlardı. Bazen üzülür bazen mutlu olurdu. Ama asla ağlamazdı. 15 yaşından bu yana göz yaşı düşmemişti yanaklarına.

15. Yaşı, ilk yarası, ilk kalp ağrısıydı.

Ocak ayı tüm sertliğini esen rüzgarıyla penceresine yansıtırken, balkonuna çıkıp soğuk grileşmiş betona ellerini dayadı. Gözlerini kapatıp yüzüne çarpan havaya izin verdi. Bedeni ne kadar dinç ise ruhu bir kadar yorgundu genç prensin. Ayaz tüm diyarı esir almış onun önünde kendini gösteriyordu şimdi.

Kar yok ama kokusu havada. Güneş devasa bulutların ardından ışığını gösteriyor, buysa genç prensin içini ısıtıyordu.

"Gününüz aydın olsun Prens'im. Majesteleri hazırlanmanız gerektiğini bildirmemi istedi. Biliyorsunuz bugün önemli bir gün."

Önemli bir gün. Dudağı hafifçe yana kıvrıldı arkası hâla dönükken.

'12 Ocak.' dedi kendi kendine. 'Veliaht Prens'in doğum günü.' ve devam etti. 'Aynı zamanda ölüm günü.'

İnce işlemeli, ihtişamlı kaftanı yanındaki hizmetliler tarafından giydirildi. Kalın metal kemer ince beline geçirilince gözlerini karşısındaki aynaya dikti. Boylu boyunca görkemli kıyafetlerin içinde parıldıyordu adeta. Odasındaki birkaç kadın hizmetlilerin kıkırdamaları eşliğinde bakışlarını çevirdi. Saçlarına şekil verilip en son tacını başına koydular.

Hazırdı. Bir kez daha acılarını hatırlayıp bir kez daha yaşını doldurmaya. İfadesiz yüz ifadesiyle odasının büyük kapısından geçip yanındaki muhafız ve yardımcılarıyla yürümeye başladı. Kırmızı halı serilmiş koridorları birer birer geçtiklerinde büyük salona ulaştılar.

Bazen birine içini dökmek istiyordu, belki rahatlamak. Sürekli kasıp kavrulan ateşini birinin söndürmesine izin vermek. Kimdi o? İçini açacağı kişi ne zaman bulacaktı onu? Masallardaki gibi seveceği bir prensese kavuşacak mıydı? Lakin o zaman mutluluğa ererdi belki. Yüreğini yumuşatacak kişiyi bulduğunda...

Şüpheli. Ona bakan her çift göz şüpheliydi. Masumluk anlamını yitirmişti bu zamanda. Bir gün ölüm onu bulursa şayet buradaki biri tarafından olabilirdi. Babası demişti bir seferinde, etrafındaki kimseye güvenme en yakınındaki sana en düşman olandır.

Salonun ortasından aşağı sarkan kristal avizenin tam altında durduğunda tahttaki babasını saygıyla eğilerek selamladı. Çevresindeki insanlar onun beraberinde eğildiler. Diğer tüm herkesin gözünde itaat edilen taraftı. Ama bu onu bir nebze olsun şu güne kadar mutlu etmemişti. Etmeli miydi gerçekten peki?

Mask (Kaisoo)Waar verhalen tot leven komen. Ontdek het nu