5

2.7K 281 87
                                    


Kime: jiminiepark

Kimden: HaSungwoon

Konu: Seni çok arıyorum.

Şimdi alnını buruşturmayı bırak da anlat bakalım. Çok ciddiyim. Fransız Akademisi nasıl gidiyor? Bana anlatman gereken hoş çocuklar var mı? Yeri gelmişken, bil bakalım analiz sınıfımda kim var? Jackson! Saçlarını siyaha boyatıp dudağına halka şeklinde piercing yaptırmış. Ama çocuk biraz kasıntı. Bugün öğle arasında aynı yere oturdum, ama senin yanımda olduğun zamanlardaki gibi keyifli değildi. Bir de üzerine lanet olası Miyeon gelmez mi? Her zamanki gibi saçlarını oradan oraya savuruyordu ve yemin ederim şampuan reklam müziğini mırıldandığını duydum bir an. Eğer her gün bizimle oturmaya devam ederse Jihyun’un Darth Maul figürüyle gözlerimi oyacağım. Bu arada annenin isteğiyle okuldan sonra Jihyun’a bakıcılık yapıyorum, dolayısıyla hemen gitmeliyim. Benim gözetimimdeyken ölmesini istemem.
Özledim! Hadi gel artık.

Sungwoon.

*

En iyi arkadaşım tam bir çılgındı. Annemin, ondan Jihyun’a dadılık yapmasını istediğine inanamıyordum. O, bu iş için biçilmiş kaftandı çünkü bir aradayken Jihyun’a ikimiz birlikte bakardık; ama yine de bu işi bensiz yapması çok tuhaftı. Ben burada, dünyanın öbür ucunda tıkılıp kalmışken onun orada annemle sohbet etmesi de çok tuhaftı.

Sinemada ikinci bir iş bulduğunu da bana söyleyecektir yakında, diye düşündüm. Yeri gelmişken, Taemin iki gündür bana e-mail atmıyordu. Ondan her gün ya da her hafta bana yazmasını istemiyordum ama aramızda inkar edilemeyecek bir şey vardı. Yani, biz öpüştük. Bu şey, ya da adı her neyse, ben burada olduğum için bitecek miydi?

İğrenç yeşil gözleri ve bir o kadar kötü favorileri vardı. İkimiz de stanttaki sahte nacho peynirlerini yemeye bayılırdık ve ikimiz de Cuba Gooding, Jr. isimli oyuncudan nefret ederdik. İşimdeki ilk gün; beni güldürmek için kafasını içecek makinesinin altına koyduktan sonra musluklardan birini açıp içmeye başlayınca ona vurulmuştum.

Mesaisinin geri kalan kısmında, içtiği ahududu suyunun neden olduğu mavi bir ağızla çalışmak zorunda kalmıştı. Pek çok insan mavi dişlerle dolaşamazken Taemin bunu yapabilmişti. Gelen kutusuna tekrar baktım, öylesine, ama yeni bir şey yoktu. Saatlerdir bilgisayarın başında oturup Sungwoon’un okuldan çıkmasını beklerken ağaç olmuştum. Bana e-mail attığına çok sevinmiştim. Nedense, ilk yazanın o olmasını istiyordum. Belki de burada çok mutlu olduğumu ve ona yazamayacak kadar meşgul olduğumu düşünmesini istiyordum.

Ama gerçekte, mutsuz ve yapayalnızdım.

Ve açtım. Mini buzdolabımda ise hiçbir şey yoktu. Akşam yemeğini kafeteryada yemiştim ama yine ana yemek sırasına girmekten kaçınarak gidip bol bol ekmek alıp kamımı tıka basa doyurmuştum. Belki yarın sabah Jeon benim için yine kahvaltı siparişi verebilirdi. Ya da Taehyung.

Bahse girerim ki o bunu yapardı.
Sungwoon’a cevap yazdım; ona yeni arkadaşlarımdan, restoran kalitesinde yemekler çıkaran kafeteryadan ve devasa Panthéon anıtından bahsettim. Jeon’uve tam da fizik dersinde Profesör Wakefield’ın laboratuvar partnerlerini ayarlarken benden kalem almak için Taehyung’un üzerine nasıl eğildiğini anlattım. Bu yüzden öğretmen onun benim yanımda oturduğunu düşünmüş ve artık Jeon BÜTÜN BİR YIL boyunca benim laboratuvar partnerim olmuştu.

Bu, tüm gün boyunca başıma gelen en güzel şeydi. Ayrıca Sungwoon’a gizemli Hayat yani La Vie dersinden de bahsettim çünkü yaz tatili boyunca bunun nasıl bir ders olduğu üzerine kafa yormuştuk. Bugün bu derste tek yaptığımız şey sessizce oturarak ödevlerimizi yapmaktı.

Love In Paris, JikookWhere stories live. Discover now