Chapter 3: Hello Sunshine

910 93 53
                                    

Seokjin, yetiştirme yurdunun önüne düzgünce park edip kontağı kapattı. Ne konuşacaklarını bilmeyen ikili emniyet kemerlerini çözüp dışarı adımladılar.

Karanlık çökmüştü, serin bir akşamdı. Joohyun üstündeki ince hırkaya iyice sarınıp hızla merdivenleri tırmanırken, Seokjin onu bir adım gerisinden takip ediyordu.

İçeri girdiklerinde görevliyle konuşup müdürle görüşmek için randevuları olduğunu söylediler.

Görevli onları müdür odasına götürüp açık kapıdan girmeleri için işaret etti.

Müdür, tik ağacından yapılma bir masanın arkasında oturuyordu. Kısa boyluydu, gri saçları düzgün bir şekilde taranmış ve kafasının üstünde topuz olarak toplanmıştı. İnce tel çerçeveli gözlükleri kadının yüzündeki sert ve ciddi ifadeye katkıda bulunsa da, gözünde yanıp sönen müşfik ışıklar, o kadar da sert biri olmadığına dair ipucu veriyor gibiydi.

Seokjin ve Joohyun'u görünce ayağa kalkan kadın lacivert etek ve ceket takımını düzeltip elini uzattı. El sıkışırken, "Bay Kim ve Bayan Bae?" diyerek isimleri teyit etti.

Başlarıyla onaylayan Seokjin ve Joohyun, kadının işaret ettiği yere oturdular. Kadın önündeki kağıtları gösterdi. "Öncelikle, kaybınız için çok üzgünüm. Bunlar, hayatını kaybeden arkadaşlarınızın beyanının olduğu belgeler. Avukat bunları sabah faksladı."

Kendisi de imzalaması gereken yerlere imzasını atıp kalemi ve kağıtları Seokjin'e uzattı. Daha sonra masadaki telefonun ahizesini eline alıp, Yerin'in getirilmesini istedi.

Seokjin'in eli titriyordu ve belki hayatındaki en çirkin imzayı atmıştı. Joohyun'un da çok farklı olduğunu düşünmüyordu.

O sırada kapının hafifçe tıklatılmasının ardından, zayıf ve genç bir kadın kucağında Yerin'le içeri girdi. Yerin ağlıyordu ve tanıdık birilerine hasret gibiydi. O yüzden Seokjin'in açık kollarına atılırken hiç tereddüt etmedi.

Arkadaşlarını kaybetmek yeterince üzücüyken, Yerin'in devasa kaybına üzülmeden edemiyorlardı.

Eve gelip, Yerin'i beşiğine bıraktıklarında Seokjin trençkotunu çıkarırken söylendi.
"Bu dünyada en değerli şeylerini bize emanet etme niyetindelermiş, ve bundan bu şekilde haberim oluyor. Söylemeleri gerekmez miydi?"

Trençkotunu holdeki geniş portmantoya asıp tekrardan salona döndü. Koltuğa oturup Yerin'e bakan Joohyun sorusunu cevapladı. "Bunu nasıl söylemelerini bekleyebilirsin ki? 'Akşam yemeğinde pizza var, bu arada bize bir şey olursa da Yerin'e siz bakacaksınız.' Olanaksız Kim Seokjin. Mantığının bundan böyle haberdar olmaktan rahatsız olduğunu biliyorum ama kimse öldükten sonra çocuğuna ne olacağıyla ilgili konuşmak istemez."

Seokjin iç çekti. "Peki ya sen? Senin haberin var mıydı? Bunu biliyor muydun?" diye sordu.

Joohyun başını iki yana salladı.
"Hayalini bile kurmadım."

Seokjin beşikte onlara bakan küçük kıza baktı. Kaybı, başka hiçbir şeyin telafi edemeyeceği kadar büyüktü. Beşiğe doğru yürüyüp bebeğe elini uzattı.

"Merhaba gün ışığı. Yeni ailene hoş geldin."

Joohyun oturduğu yerde bütünüyle beşiğin yanındaki Seokjin'e döndü. "Bundan bahsetmesine imkan yoktu. Kim öldükten sonra çocuğuna ne olacağıyla ilgili konuşur ki? Ama Hee Jin onun çocuğuna bakabileceğimi düşünmüşse, bunu yapmam gerekiyor Seokjin. Sen ne yaparsın veya bu çocuğa bakar mısın, bakmak ister misin bilmiyorum. Ama benim bunu yapmam gerek. Bu arkadaşımın son ricası."

Oh!Baby Series: My Sunshine✔Where stories live. Discover now