16 Kasım 2013

372 35 8
                                    

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.


16 Kasım 2013

Saat: 12:00

Yine onu izliyorum.

Tanzimat dersindeyiz ve ben yine onu izliyorum.

Bu günlerde, belki de aylardır yaptığım ama istemeden içime işleyen bir hareket.

Ruhum onun geldiğini hissediyor, gözlerim hemen onun bulunduğu tarafa çevriliyor. Sınıfa her girişinde, hiç kimseye bakmıyor. Sırf onu izlemek için arka sıralara geçiyorum. O ise her zaman uzun boylu olmasına rağmen ön sıralardan birine oturuyor.

Yine üstündeki paltosunu çıkarmadan herkesten uzak bir köşede oturuyor. Gözlerini kimseye çevirmiyor, bulunduğum tarafa gözlerini bir kere bile çevirmemiş olması gizli gizli onu izlememe sebebiyet veriyor. Alıştığımı biliyorum. Gözlerim ona alıştı. Kalbim ona alıştı. Onu tam tanımıyorum ama sanki kalbim onu bir şekilde tanıyor. Benim kalbim, kalbini tanıyor hissediyorum ama onun kalbi bir kere bile benim kalbimi tanımıyor. Varlığımı bile bilmiyor. Belki de böylesi daha iyi. Belki de varlığımı bilmemesi ona karşı bakışlarımda daha da özgür hissetmemi sağlıyor. Evet, böyle düşünmeliyim. Aksi taktirde bulunduğum tarafa bir kere baksa, yeşil gözlerine bakamayacağım.

Keşke diyorum, keşke her dersi beraber alabilsek. Ama biliyorum böyle bir durum söz konusu olmuyor. Çünkü kendisi sınıfımıza alttan aldığı dersi için geliyor, bu demek oluyor ki üst sınıftan. Olsun diyorum bazen kampüsün içinde de karşılaşıyoruz ama karşılaşmamız tesadüf eseri olmuyor, çünkü ders saatlerini ezberliyorum. Okula hangi günlerde geldiğini biliyorum. İki gün dersi yok ya da var ama girmiyor. Neden bilmiyorum. Bunu öğrenmem gerektiğini hissediyorum.

O bana hem uzak hem de yakın...

Bunu bizzat yaşıyorum. Neden bilmiyorum ama her ayrıntıyı içime işleyesim geliyor. O bilmese de, ruhuma her ayrıntı ilmek ilmek işleniyor ama biliyorum. Belki de yakalanmaktan korkuyorum. Evet, korkuyorum. Birini izinsiz izlemek, kötü bir davranış ama mantığım kalbime söz geçiremiyor, gözlerim yine onun bulunduğu tarafa çevriliyor.

Hoca, amfinin tahtasında dersini anlatırken, onun kalemi parmaklarında çevirişine hayranlıkla bakıyorum. Onu rahat izlemek için çaprazına gelecek şekilde oturdum. Onda bir şeyler var, biliyorum. Sıradan biri. Başkalarına göre elbet öyledir. Hepimiz sıradan değil miyiz zaten? Ama o benim için sıradanlığı çoktan geçmiş durumda. Hangi sıradanlığına takılıp, kaldığımı kendime birkaç kez sorduğumu hatırlıyorum. Kimseye değmeyen yosun gözlerine mi? Yoksa etrafında insanların olmayışına mı? Belki de etrafımdaki kalabalığın içinde yalnızlığı beni kendine çekti, bilmiyorum ama şunu biliyorum.

Toprak Öztürk, sayfalarıma bulaşan tek adamdı ve o bilmese de bu her zaman öyle kalacaktı.

***
Görüşmek üzere...

Papatya ile ToprakHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin