31† İntikam (2)

711 113 185
                                    

Sonbaharın acımasız rüzgârı esti.

Üç kadının peş peşe ölümünü yazan gazetenin görünmez parçaları, Jungkook'un ayaklarına dolandı.

Jeon'ların malikanesine doğru, bir zombi gibi yürüyordu. Kapıya ulaştı ve uyuyup uyumadıklarını bir saniye bile düşünmeden zile bastı. Üstünde siyah, saten geceliği duruyordu. Göz altları mosmordu, gözleri ise kan çanağına dönmüştü. Zombi gibi yürümek bir kenarda dursun, teni dahil ölüyü andırıyordu çocuğun. Soğuğu hissetmese de bedenine etki etmişti belli ki. Dudakları çatlamış, burnu kızarmıştı.

Bir süre, ateş böceklerinin sesini dinledi yalnızca. Toprağın kokusu burnuna doldukça bahçelerinde koşturduğu çocukluğu gözünün önünde belirdi. Bu anları hatırlarken aynı soğuk bakışlar ve nefret vardı içinde. Küçücük bir çocuğun en eğlenceli vakitleri. Şeftali ağaçlarının tepesine çıkar ve Haejin'e bağırırdı: "Anne, gel de bak! Burada bir sürü şeftali var. Hepsini senin için toplayacağım!"

Kapı açıldığında düşüncelerinden ayrıldı. Katherine şaşkınlık içinde ona baktı ve üstündeki sabahlığı düzeltti telaşla. Tabii, Jungkook onun mesleğine ters bir şekilde ev sahibinin karşısına çıkmasını umursayacak hâlde değildi.

"B-beyefendi?" dedi Katherine ona doğru eğilerek. "Kötü bir şey mi oldu?"

Jungkook yumruklarını sıktı, gerilmişti yüz hatları. Gözlerindeki boşluk uçurumu andırıyordu, Katherine dehşete düştü.

"Evime gelmem için kötü bir şey mi olması gerekiyor?"

Dişlerini sıkarak söylediği şey karşısındaki kadını telaşa düşürdü. Anında ılımlı bir tavır takınmaya çalıştı fakat içine düşen endişe her hâlinden belli oluyordu.

"Yanlış anladınız, ben sadece-"

"Neyse ne!" Jungkook'un sorgulayıcı sesi bir anda öfkeyle doluverdi. "Çekil önümden de geçeyim."

Katherine başını eğdi ve yana doğru çekildi, dizleri titremeye başlamıştı. Jungkook ne zaman böyle öfke dolsa bir şeyler ters gidiyordu. Kavga, kan, çığlıklar ve derin bir üzüntü. Evin içinde bunlardan oluşacak bir fırtına, çocuğun öfkesiyle ilk rüzgârlarını belli ediyordu.

Eve girer girmez ürperdi. Ortamın onun için uygun olmadığı, ilk dakikadan belli etmişti kendisini. Her ayrıntısını ezberlediği ev onu karanlık bir ruh gibi içine çekiyordu. Kapılar bir daha açılmamak üzere kapanıyor ve her yardım çığlığı bu duvarlar arasında kalıyordu. Bu olayın ilk aşaması gerçekleşti, ardındaki kapı kapandı ve rüzgârı Jungkook'un teninde dolaştı.

"Beyefendi içerde." dedi Katherine arkasından. "Hanımım uyuyor."

Jungkook onu duymamış gibi, donuk bir bakışla merdivenleri çıkmaya başladı teker teker. Üst katın ilk kapısından, piyano odasından ayırmıyordu gözlerini. Zihnindeki türlü intikam planlarının arasında bembeyaz kalan tek varlığı onu orada bekliyordu. Katherine onu korku içinde izlerken buradan hemen gitmesi için bağırmak istedi. Piyanonun hâlini hatırladıkça tırnaklarını ısırıyordu korkudan. Çocuğun aklını kaybedecek kadar sinirlenmesine ramak kalmıştı ve onu hiçbir şekilde durduramazdı artık.

Kapıya ulaştı, ilk hamlesinde açıldığında kilitli olmamasına hayret etmişti. Neden açık olduğunu sorgulayarak zaman kaybetmek istemedi, ışığı açıp piyanosuna baktı hemen. Yüzünde ilk defa bir gülümseme oluşmuştu ki, o da gördükleriyle silindi.

İlk birkaç dakika hiçbir şey algılayamadı. Bembeyazının üstündeki o izler de neydi öyle?

Onun gidişiyle korkunç bir zindana hapsolmuştu sanki piyano. Kapağındaki küçük bir parça kırılmış, kırık yerin yakınlarında çizikler meydana gelmişti. Yaklaştı daha iyi görmek için, bu manzaranın diğer çoğu şey gibi vizyon olmasını istedi fakat ne yazık ki Jungkook'un olmasını istemediği her şey gerçek oluyordu. O an, annesinin bu piyanoya nefretini akıtırken söylediği sözler yankılanmıştı odada fakat o duyulması gereken her şeye olduğu gibi buna da sağırdı, şok içinde karşısındaki rezalete bakıyordu yalnızca.

Notes and Roses | JikookWhere stories live. Discover now