•II•

295 373 1K
                                    

Onulmaz dert gibi değil, bulunmaz deva gibi
Kaybetmekten korkarak başucumda saklıyorum
Özlemekten uyandığım sabahlar bitecek diye
Yitirmekten korkarak başucumda saklıyorum
•Feridun Düzağaç•

🕸 Heyecan; korku, sevinç, kıskançlık, üzüntü, sevgi gibi duygusal nedenlere bağlı olarak kendini gösteren öylesine kuvvetli bir duyguydu ki, vücudumun titrediğine yemin edebilirdim. Peki hangisi sarıyordu bedenimi?
Ağladığımı görecek diye korkuyor muydum?
Hayır.
Neydi bu başa çıkamadığım tarifi mümkün olmayan adsız heyecanımın sebebi..

Hemen ayaklanıp komodinin üzerinde duvara asılı halde duran aynanın karşısına geçip aksime bakarak kendime çeki düzen vermeye gayret ettim. Hoş, Azra insanların acılarını yaşamasını asla yadırgamazdı.

Oniki adımda kapıya vardım ve kulbu kendime doğru çektim. Beklentili gözlerim, karşımda duran eski dostum üniformalı Abay'ı gördüğünde bir müddet afalladı.

"Kardeşim.." dedi ve anca kendime gelerek kapıyı sonuna kadar açıp, "Hoş geldin." dedim ve üzüntüyle bana bakan adama sarıldım.
1.2.3.4 ve birbirimizi bıraktığımızda, "İçeri geç lütfen." dedim.

Abay bir polisti ve her zaman heybetli bir çocuktu. Anlaşılan zaman ondan pek bir şey götürmemiş. Yine yakışıklıydı. Ayrıca hayalindeki mesleğe kavuşmasına da çok sevinmiştim.
Oturma salonundaki tekli koltuğa kurulduğunda ben de hemen yanındaki eşine iliştim.

"Büyükannen için üzgünüm kardeşim. Ben ne demem gerektiğini inan bilmiyorum. Cenaze törenine katılamadığım için de beni affet lütfen. Bir dava üzerinde çalışıyoruz ve rutin hayatım için çok az vakit bulabiliyorum."

Abay yalansız biriydi. Onun samimiyetinden eskiden olduğu gibi şimdi de şüphe duymuyordum.

"Dert etme. İşinizin ne kadar zor olduğunu tahmin etmek zor değil. Önemli olan düşünüp buraya kadar gelmen." dedim ve ayaklanıp devam ettim. "Çay ya da kahve yapayım hemen. Hangisini tercih edersin?"

"Hiç birini. Gel otur. Biraz senden konuşalım."

Elimle ensemi sıkıp bırakırken yeniden yerime oturdum.
"Ne bilmek istiyorsun kardeşim? Sorarak başlarsan daha net anlatabilirim çünkü şu an ne söylesem bilemiyorum."

Fazla duygusal, fazla üzgündüm. Kendim hakkında konuşmak istediğimden bile emin değildim.

"Ah! Bendeki de aptallık. Bak şöyle yapalım. Dört gün sonra izin kullanacağım. Eğer senin içinde uygunsa eski grubu toplayıp bir akşam düzenleyelim. Biraz olsun kafan dağılmış olur, ne dersin?"

Abay, Elvin, ben ve Azra. İlk okuldan liseye kadar hiç ayrılmayan, mahallenin en haylaz gençleriydik biz. Her sabah 08.00'de mahallenin başında toplanır, akşam hava kararmaya yüz tutunca ayrılırdık. Azra ve Elvin bizden üç yaş küçüktü fakat kimin umrunda! İkiside olgun karakterli kızlardı.

"Elvin burda mı?" diye sordum.

Kasabadan ayrıldıktan sonra sadece Abay ile iletişim kuruyorduk. Azra'yla aramız berbat ötesiydi ve Elvin bana her zaman onunla ilgili konulardan bahsediyordu. Bir süre sonra onunla da konuşmayı kesmiştim.

İroniye bakar mısın doktor! Ben kaçtığımı düşünürken, meğer Azra'nın eteklerinin dibine doğru ilerliyormuşum.

"O hep buradaydı. Şehir dışında bir yere atanmayı hedefliyordu fakat işler istediği gibi gitmedi. Bizim ilk okulda öğretmenlik yapıyor." dedi Abay.

"Anladım. Umarım sonuçtan mutludur."

"Keyfi gayet yerinde."

Asıl soruya değinmek için mükemmel bir zamandı.
"Peki.." dedim. "Peki Azra? O dedektif olmakta oldukça kararlıydı. Neler yaptı?"

AZRA'NIN SAÇLARIWhere stories live. Discover now