7 : 127 yurdunda barış dünyada barış

1.3K 194 104
                                    

"Sonunda eve tuvalet kağıdı girdi!"

Eve girer girmez dişlerini fırçalayarak koridordan geçen ve saçını tepesinde tıpkı bir samuray gibi bağlamış olan Yuta elimizdeki poşetleri görünce bağırdı ve koridorda ilerleyerek gözden kayboldu.

Asansör ile 10. kata çıktığımızda kaldıkları dairenin kapısını Mark anahtarıyla açmıştı. Ardından iki elinde taşıdığı poşetler hiç ağır değilmiş gibi bir de benim elimdekini alarak içeriye fırlamış ve beni arkasından bakakalmış bir şekilde kapı ağzında utanmadan bırakmıştı.

Benim ondan kaçma nedenim gayet açıktı ama bu kalas kılıklının benden kaçma nedeni neydi ki?

"Ooo, assolistimiz teşrif etmiş sonunda."

Botlarımı çıkarıp içeriye girerek kapıyı kapatırken duyduğum sesle gözlerimi devirdim. Atkım ve montumdan hışımla kurtulup ikisini de vestiyere asarken koridor duvarına yaslanarak dik dik bana bakan abime karşılık olarak bıkkın bir bakış attım. "Geldim işte. Ne var?"

"Randevun nasıldı?"

"Mükemmeldi," dedim tepkisiz bir şekilde. Ayaklarıma kenardaki terliklerden birini geçirdim ve yalnızca çantamı alarak zaten ezbere bildiğim koridorda ilerlemeye koyuldum. Yoonoh da peşimden geldi.

"Ne demek mükemmeldi?"

"İyiydi işte," dedim ve son zamanlarda Jungwoo ile kaldıkları, kapısı açık olan odaya girip abimin koyu gri yorganla kaplı yatağına kendimi attım. Jungwoo odada değildi, büyük ihtimalle Taeil ile mutfaktaydı çünkü konuşma sesleri buraya kadar geliyordu.

"Yalan bile söyleyemiyorsun." Abim yanıma gelip yattığım yatağına oturdu ve sol omzunun üzerinden bana bir şey demeden baktı. Bu bakışları biliyordum. Dertleşme seansı bakışlarından biriydi. Ne zaman ikimizden birinin konuşmaya ihtiyacı olsa o bakışlar gezinirdi aramızda.

Benim konuşmaya ihtiyacım yoktu. Yani bu demek oluyordu ki Yoonoh'un canı sıkan şey kendi derdi tasasıydı.

"Ne oldu anlat," dedim yattığım yerden doğrulup henüz kılıf bile geçirmediği yastığını kucağıma alarak. Yüzünü buruşturdu. "Ne anlatayım?"

"Ne derdin var onu anlat, ne anlatacaksın başka?"

"Derdim falan yok benim. Daha yeni Japonya'dan döndüm, derdim olmasına fırsat mı vardı?" Tek bacağını diğer bacağının üzerine atarak ağa oturuşu yaptı ve sol eliyle koyu renk saçlarını karıştırdı. Hemen havalara giriyordu, bu haline gülmeden edemedim. Gülüşümü görünce de kucağımdaki yastığı çekip yüzüme attı. "Ne gülüyorsun? Komik bir şey mi dedik?"

Yastığı ittirerek yüzümden çekerken gülmeye devam ediyordum. "Gelip beni sorguya çekiyorsun, sonra da karşımda utanmadan ağa oturuşu yapıyorsun!" Uzanıp kafasının arkasına hafifçe vurdum. "Ciddi kalmam mümkün mü karşımda dünyadaki en hıyar herif otururken?"

"Kızım kaşınma, bak mahvederim seni." Ayağa kalkıp pencerenin yanındaki dolaba gitti ve kapakları kaydırarak açtı. "Nasıl kazak giyeceksin, kapüşonlu mu düz mü?"

Sorusuna karşılık ayaklanarak abimin yanına gittim ve sonraki on beş dakika boyunca bana giysi bakıp seçmekle uğraştık çünkü benim seçtiğim giysilerini bana vermiyor, başka şeyler fırlatıyordu. Sonunda siyah, düz, bana oldukça bol gelen bir kazak ile dolabında ona en küçük gelen bebe mavisi bir pijama altında karar kıldık. Ben üzerimi değiştirirken abim de masasının orada Japonya'dan getirdiği çantasını boşaltmakla meşguldü.

"Çikolatalı süt aldım," dedim üzerimden çıkardıklarımı onun dolabında bir kenara koyup üzerimdeki yeni giysilerle gerinirken. Yoonoh elinde kitaplarla bana döndü. "Ne çikolatalı sütü?"

Far From Any RoadHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin