50. BÖLÜM

339 27 2
                                    

"Şunu da üstüne örtelim." diye diye on kat yorgan attı annem üzerime. Sıcaktan yanaklarım kızarmaya başlamıştı. 

"Anne yeter, gerçekten üşümüyorum." diye isyan ettim sonunda. 

"Anne bence de, kız pancar gibi kızardı." diyerek destekledi beni abim. 

"Tamam, ben sana yiyecek bir şeyler hazırlayayım." diyerek çıktı odamdan. Abim annemin ne kadar korktuğunu, esprili taklitleriyle anlatırken telefonu çaldı. Onu cevaplamak için odadan çıktığında üzerimdeki örtüleri yere attım. Pencereye dönüp derin bir nefes alırken rahatlamıştım. Selim'e sarılışımdaki gibi...

Annem tekrar girdi odaya. Elindeki tepside yiyecek doluydu. Masama koyup "Bunların hepsi bitecek!" tembihinden sonra çıkıyordu ki durdurdum onu. "Anne?" 

"Efendim." diyerek döndü bana. 

"Ben bayılmadan önce, Selim burada mıydı?"

Selim'den bahsettiğimde şefkatle gülümseyen annem, bu kez buz gibi bakıyordu suratıma. "Evet." derken bile sesinde her zamanki iması yoktu. 

"Şimdi nerede peki?" diye sorarken çekinmiştim. 

"Bilmiyorum anneciğim." deyip alnıma öpücük kondurduktan sonra çıktı odamdan.

Masamın üzerindeki tepsiye göz attım. Canım yemek yemek istemiyordu. Kapalı pencerenin ardından dışarıyı seyrederken Selim'i düşünüyordum. Bayılmadan önce buradaydı ama hastanede gözlerimi açtığımda yoktu. En azından burada olduğu hayal değilmiş, peki ya şimdi ne yapıyordu, neredeydi?

Telefonumun sesiyle irkildim. Sesin geldiği yöne bakarken uzun zamandır telefonumu elime almadığımı fark ettim. Koltuğun üzerindeki ceketimin cebinde, kapanmak üzereyken buldum onu. Arayan Murat'tı. Onun ismini gördüğümde düşen omuzlarımı çabuk toparladım. 

"Efendim?"

"Defne, geçmiş olsun. Nasılsın?" Murat'ın ilgili sesine gülümsedim. 

"İyiyim, teşekkür ederim."

"Toparladın mı biraz daha?"

"Evet, evet." dedim başımı sallayarak. "Daha iyiyim şimdi." kısacık bir sessizliğin ardından merakla sordum. "Sen nereden duydun?" Vereceği cevabı merakla bekliyordum. 

"Selim bahsetti." İçimdeki kıpırdanmanın sebebini aramaya gerek yoktu. Murat istediğim cevabı vermişti. Ama merak ettiğim bir şey daha vardı.

"O hastanede miydi?"

"Oradaymış, Rampa'ya geldi sonra." Murat dümdüz bir sesle konuşurken bende garip bir heyecan vardı. Ama bu kez istediğim cevabı almamıştım. Beni hastanede bırakıp gitmesi beklediğim cevap değildi. "Senin iyi olmana sevindim." dedi sonra. "Defne inan, canını hiç sıkmak istemem ama yarın Rampa'ya gelmen gerek."

Sesli bir nefes bıraktım. "Gelirim."

"Yarın görüşürüz o zaman."

"Görüşürüz." 

Telefonumu aynı koltuğun üzerine atıp yatağıma oturdum. Ellerim, dizlerimin üzerinde, tırnaklarımla oynuyordum. Şu an delicesine Selim'in sesini duymak istiyordum. Telefonumun çalmasını ve ekranda onun adını görmeyi istiyordum. Uyandığımda neden hastanede olmadığının bir önemi yoktu. Şimdi duysam sesini, bana öylesine iyi gelirdi ki...

Selim'i düşünerek geçen birkaç dakikanın sonunda çalmaya başladı telefonum. Büyük bir heyecan ve kalp çarpıntısıyla koştum telefona. Ekranda gördüğüm isim, koca bir hayal kırıklığıydı. Daha farklı bir heyecan dalgası sardı bu kez bedenimi. Arayan Aray'dı.

KOMŞUNUN OĞLUWhere stories live. Discover now