VEDA MEKTUBU

66 11 32
                                    

Elveda hasta dünya.

Bir nefes alışa, bir uykusuz geceye, bir soğuk sabaha sığdırdım koca bir ömrü. Sonsuz yollarından, çözülmez labirentlerinden, uçsuz bucaksız çöllerinden geçerek, bir yarış gibi, ama kazananı olmayan bir yarış gibi harcayıp tükettim yıllarımı. Ve şimdi benim için terk etme zamanı.

Bir korku filminin mide bulandıran, tiksindirici sahneleri geçiyor gözümün önünden. Yaşamak adına yapılan tüm yanlışlarımız, söylediğimiz tüm yalanlar, cinayetlerimiz ve savaşlarımız. Cevapsız soruların asılı kaldığı karbondioksit ve metan yanığı atmosferinden ölümcül bir nefes daha çekiyorum içime. Gözlerim boşlukta sönük ve nemli, dalıp gidiyorum çöplük denizinde yüzen harabe şehirlerin silüetlerine.

Bir zamanlar günü taptaze umutlarla karşılayan, gülmeyi, eğlenmeyi, hüzünlenmeyi bilen, sevdalı, romantik, çalışkan, hünerli ve üretken, hayal kuran, çocuk büyüten, yaşamı kutsal sayan, merhametli insanları anımsıyorum. Ve yıkımın acımasız döngüsü, insanın kendi kendine eziyeti dehşete düşürüyor beni. Zamanın acımasızlığı, insanın acizliği... bir zamanlar gölgesinde çocukların oynadığı, bir kedinin yavrularını emzirdiği, dallarından kuşların seslendiği ama şimdi içten içe çürüyen gövdesiyle ölüme güçlükle direnen ihtiyar bir ağacın yorgun gövdesine yaslanarak, tükenmiş bedenlere hapsolmuş acı çeken ruhlarını izliyorum insanların. Yaşlıları terkedilmiş ve ölüme hasretli, gençleri birer kukla gibi bilinçsiz, öfkeyle, kinle beslenen ve çocukları pislik içinde, mermi kovanlarından oyuncak yapıyorlar kendilerine.

Şimdi, bir televizyon dizisinin olabildiğince güzel, olabildiğince yalancı, olabildiğince sahte ve bir o kadar gösterişli karakterlerine özenen, amacını yitirmiş yaşamlar akıyor sokaklarda. Yağmur bir zehir gibi dökülüyor üzerlerine ve düşer düşmez buharlaşıyor her damlası, çünkü bütün vücutlar öfke yanığı. Dudaklar suskun, kulaklar sağır, gözler kör... kapılara kocaman kilitler vuruluyor artık geceleri. Karanlık basınca sokakta olmak korkutuyor insanları.

Ve bir kadın, bedenini satarak geçinmeye çalışan, küçük kızını uzun zaman önce bir yetimhaneye terk etmiş bir kadın, adını bile bilmediği bir ülkede, sebebini anlayamadığı bir savaşta parçalanarak ölen kardeşinin cesedini teşhis ediyor soğuk bir bodrum katında. Her yanında buz kesmiş bedenleriyle ölüler. Bir an için, göğe yükselen ruhlarını görür gibi oluyor havada.

Aynı anda, uzak ve kurak bir köşesinde yeryüzünün, sebebi olmadığı ve sonucunu umursamadığı bir çatışmanın ortasında kalıyor küçük bir çocuk. Sırtında, yağmalanan bir marketten çaldığı un çuvalını, haftalardır yaşamakla ölmek arasında gidip gelen, böceklerle, ağaç kabuklarıyla beslenen küçük kardeşlerine götürmek bütün derdi. Erkek olanı on yaşında, teni siyah ve gözleri kocaman, sevimli. Küçük kız ise henüz altısında ve geçirdiği bir hastalıktan dolayı göremiyor gözleri. Ertesi sabah siyasi demeçlerin ve yalanların manşet olduğu, futbolcu transferleri ve magazin haberlerinin doldurduğu bir gazetenin küçük bir köşesinde adı bilinmeden yayınlanacak sırtında bir çuvalla kanlar içindeki fotoğrafı.

Şimdi tüm acıları ardımda bırakmak istiyorum. Hala kirlenmemiş ve betonlaşmamış sakin bir kıyısı varsa akdenizin, oraya oturup güneşin batışını izlemek istiyorum. Yaşamaya çalışmaktan yoruldum. Bütün bir insanlığın, milyarlarca yaşamın, koca bir gezegenin tükenişine tanıklık etmek nasıl bir yüktür bilemezsin. Elimden gelse şimdi, dev bir dalga olup bu suskun denizin kirli yüzünde, sınırlarımı aşıp yıkardım bütün insan yapımı duvarları, eski bir öyküdeki gibi zenginden alıp yoksullara dağıtır, bir melek olup sevgi saçardım nefret dolu yüreklere. Ve bugüne dek sayısız savaşta, yıkımda, katliamda yaşamdan koparılanlar için, işkence görenler, sürgün edilenler, kalbi kırılanlar, varsa hala aşkı kutsal sayanlar ve karşılıksız sevenler için, yeryüzündeki her acının, ağlayan her insanın, yakılan her ağacın hatırına birer kırmızı karanfil bırakırdım suya. Oysa vahşetin içinde terkedilmiş, unutulmuş, şaşkın bir çocuk gibi, sonbaharda savrulan bir yaprak kadar aciz varlığım. Ve acılara tanıklık etmek, yaşamaktan daha ağır geliyor çoğu zaman.

Elveda hasta dünya.

Bir damlanın bulutlardan kopup toprakla kucaklaşmasına, bir tohumun kabuğundan çıkıp yeşermesine, bir yıldırımın karanlığı yırtarak yeryüzüne düşüşüne sığdırdım koca bir ömrü. Kirli tarihinin kana bulanmış sayfalarında sayısız acıdan, kıtlıktan ve yıkımdan geçerek, sonsuz sayıda ölüme tanıklık ederek tükettim yıllarımı. Soğuk mevsimlerin sisli sabahlarında ve uykusuz geçen gecelerde, gözyaşları içinde yatağımda, benden sonrakiler için mutluluk diledim tanrıdan. Pes etmek bana yakışmazdı biliyorum ama yüreğim daha fazla taşıyamazdı bu karanlığı.

Şimdi benim için terk etme zamanı.

DİLEMMAWhere stories live. Discover now