BÖLÜM 9

9 3 10
                                    


Gün kendini geceye devirmiş onlara tanınan sürenin sonun geliniyordu. Tüm herkes yoğun bakım ünitesinin önündeki camda gelecek haberi bekliyordu. Genç adam son iki gündür yanından ayrılmamaya özen gösterdiği kadının yanındaydı.

Meleği o camın ardında göğsünde kablolarla yatıyordu. Bir yanında meleğinin annesi diğer yanında babası vardı. İkisini de hayatında daha önce görmemişti ama sanki hayatının başından beri hep buradaydı bu insanların yanındaydı.

İki gün olmuştu. Koskoca iki gün geçmişti. Doktor kırk sekiz saat vermişti. Eğer bu süre içerisinde uyanmazsa yaşam destek ünitesine bağlayacaklarını söylemişti. Yani minik meleği bitkisel hayata girecekti. Uyanması sadece onun elindeydi. Doktor bu tip hastaların uyanmayı istemediklerini belirtmişti.

Son iki gündür kimse hastaneden ayrılmamıştı. Herkes yoğun bakım ünitesinin önündeki koltuklarda bekliyordu. Kimseden ses çıkmıyordu. Adile Hanım gözünü boşluğa dikmiş öylece duruyordu. İkizlerin sık sık kafeteryadan getirdiği sıcak içecek ve yiyeceklerden yememişti.

Yavuz daha fazla dayanamayıp bahçeye çıkmak için ayaklandı. Onun ayaklandığını gören Barbaros da arkadaşının hemen ardından ayağa kalktı. Yavuz Mehmet Bey'e dönüp bahçeye inip temiz hava alacağını herhangi bir durumda haber vermelerini söyledi ve merdivenlerden aşağı inmeye başladı. Barbaros ve ikizler de Yavuz'un peşine merdivenlere yöneldiler.

Alper omzuna başını yaslamış Eyşan'ı rahatsız etmemek için aşağı inmemişti. Mahkeme bittikten sonra hepsi soluğu hastanede almıştı. Onlar hastaneye gelene kadar Melek'in ameliyatı bitmiş ve yoğun bakıma götürmüşlerdi. Barbaros'u annesi Günay Hanım oğlu Süleyman'la hepsinden önce gelip durumu hakkında detaylı bilgi edinmişti.

Melek'in artık sağ yumurtalığı yoktu. Vajinası ve rahim duvarı tekrar dikilmişti. Anne olma ihtimali artık çok düşüktü. Uzun süreli bir tedaviyle bir umut düzelebilirdi fakat bu Meleğe bağlıydı.

Yavuz, Barbaros, Enis ve Haris bahçeye indiklerinde bahçedeki çardaklardan birine oturup gecenin karanlığına karşı birer sigara yakmışlardı. Haris ve Barbaros Yavuz'un neden bu halde olduğunu tahmin edebiliyordu fakat Enis'in içi içini yiyordu. Daha fazla dayanamayıp aklındaki soruları sormak için gözlerini Yavuz'a çevirdi.

"Bak dostum seni tanıyorum ya da tanıdığımı sanıyorum. İki gündür boğazından bir damla bir şey geçmedi. Tek yaptığın o lanet camın önünde beklemek ve arada bir buraya gelip sigara içmek. Melek'i daha önce görmedin bile. Neler oluyor?"

Enis haklıydı. Haris ve Barbaros dışında şuan ki durumunun nedenini kimse anlayamazdı. Anlatması gerekirdi. Her derdinin paylaşan biri değildi belki ama kardeşim dediği insanların bunu bilmeye hakları vardı. Sigarasından son bir nefes çekip külünü yanındaki çöp kutusuna attı.

"Ne kadar zaman önce tam hatırlamıyorum ama rüya gibi bir şey görmeye başladım. Yani gece rüyamda gördüğüme emin değilim ama yaşadığım bir anı da değil bunu biliyorum. Gözümü kapadığımda ortaya çıkan bir görüntü var sadece. Bazen bu görüntüyü görmek için özellikle gözlerimi kapadığımda ya da uyumak istediğimde görmüyorum ama bazen de ansızın zihnimde beliriyor."

Devam etmeden önce sigara paketinden bir tane daha sigara alıp yaktı. Her içine çektiği dumanın onu rahatlatması gerekirdi. Ama rahatlamıyordu. Enis'in devamını duymak isteyen bakışlarıyla karşılaşınca derin bir nefes aldı.

"Biz yine bir mekânda canlı müzik yapıyoruz. Ama sahnenin sağ çaprazındaki en dip köşede biri oturuyor. Benim tanıdığım biri. Şarkı bitene kadar kızdan gözlerimi alamıyorum. Ama kızı bulanık görüyorum. Yani hatırlamaya çalıştığımda kızın silueti kafamdan yok oluyor. Sonra şarkı bitiyor ben size dönüp ara vermemizi söylüyorum. Sahneden inip kızın masasına oturuyorum. Kızın sadece gözlerini hatırlıyorum ve masasına oturduğumda beni saran tarifsiz bir his var. Rahatlama, tanıdıklık hissi gibi. Ve benim gördüğüm gözler Melek'e ait. O görüntüdeki kız Melek."

MERKEZWhere stories live. Discover now