'11

331 41 167
                                    

(Halid)

Asla hafif olmayan uykumla beraber defalarca çalan kapı zili yüzünden istemeyerek kalktım yataktan ve bugünün tarihine baktım. Böylece uykunun etkisinden çıkamayan asık suratım iyice düştü.

Pazartesi gününe mutlu kalkabilen bir insan var mıydı bu dünyada?

Doğrusu öyle bir insan varsa sırrını benimle paylaşsa güzel olurdu.

Deli gibi çalan zil yüzünden söverek kapıyı açtım ve karşımda gördüğüm yüzle aynı hızda geri kapattım. Sabah sabah Taner için olan sabır kotamı tüketmek istemezdim fakat o kapının arasına ayağını koyarak gereksiz bir enerjiyle içeriye daldı.

"Oğlum niye açmıyorsun lan. Ağaç oldum, kök saldım iki saattir."

Baygın ve ayılmamış bakışlarımı görünce kaşlarını çattı ve kafamı tutup sarsmaya başladı. Uykum git gide açılırken giderek artan öfkemle beraber ellerini ittirip ensesine bir tane yapıştırdım.

"Hah şöyle, bak öfke seni nasıl da dinç tutuyor. Ne o öyle Ufuk gibi uykulu tavırlar. Kendine gel kendine. Sen ki koskoca Halid kişisisin!" diyerek kendince beni gazladığında onu daha fazla dinlemek istemediğim için hazırlanmak üzere banyoya geçtim. Oyalanmadan işlerimi hallettiğimde havanın hafif de olsa estiğini bildiğim için kısa kollu formamın üstüne siyah spor bir ceket geçirip hazırladığım çantayla beraber mutfağa ilerledim.

Taner benim gelmemle uğraştığı telefonundan kafasını kaldırıp diğer elinde tuttuğu poşeti havada salladı hafifçe.

"Annem bugün taze taze poğaça yaptı. Senin de üşengeçliğinden asla kahvaltı yapmadığını bildiğim için fazladan getirdim. Bizimkilere yetecek kadar var ayrıca."

Beni bu kadar iyi tanıdığı için gülerek omzuna vurdum ve okula gitmek için ayaklandık. Bu dünya üzerinde beni en iyi tanıyan insan olabilirdi Taner. Her seferinde insanları sinirlendiren tuhaf huylara sahipti fakat hepimiz onu böyle kabullenmiştik. Bizden başkasının ona kızmasını asla hazmedemiyorduk. Bu durum sadece onun için değil, hepimiz için geçerliydi fakat genelde kimse bize karışmaya cesaret edemezdi. Taner'e ise herkes karışırdı fakat onun için bu durum sıradandı. Kimseyi taktığı yoktu. Hayatı akışına bırakmıştı.

Binadan çıktığımız gibi dış kapının önünde bizim çocukları görmem bir oldu. Aynı mahallede oturmamız bir yana, evlerimiz birbirine çok yakındı. Bu yüzden şaşırmak yerine yılların verdiği bir alışkanlıkla hepsine selam vererek yanlarında durdum.

Civan abi ve Selman bir konu hakkında derin bir sohbete dalmalarına rağmen dönüp selamımı alıp konuşmalarına devam ettiler. Ufuk ise zar zor duyacağım bir mırıltıyla selamımı almış ve ayakta uyuklamaya devam etmişti. Gündüz vakti sıcak olsa da sabahın esintisi insanın içini ürperttiği için o da benim gibi spor bir ceket almıştı üzerine. Ceplerinden ellerini çıkarmadan yüzünü yaka kısmına gömerek ayakta uyuklamak onun için normaldi.

Taner yanımda dikilmek yerine kocaman gülümseyerek ultra gereksiz bir enerjiyle ayakta uyuyan Ufuk'un üzerine atlayıp sırtına çıkmış ve neredeyse ikisinin de yere yapışmasına sebep olacak şekilde dengesiz bir harekette bulunmuştu. Anlaşılan benim uykumu açma yönteminin daha şiddetlisini Ufuk üzerinde uygulamaya karar vermişti. Gerçi Ufuk inanılmaz derecede tepkisizdi. Asla Taner'e kızmaz ya da benim gibi onu terslemezdi fakat aynı şebek tavırlara da bürünmezdi. İkisi gerçekten çok iyi anlaşıyordu.

"Daha hızlı Ufukcan daha hızlı. Kralını bir an önce okula götürmeni emrediyorum."

Bu tavrına gülerek yürüdüğümde diğerleri de benimle beraber ilerlemeye başladılar.

Ezber BozanlarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin