on || arzular,

976 66 240
                                    

sınavım olmasına rağmen sizi bekletmek istemedim ve tamamlayıp yayımladım bölümü. oy ve yorumlarınızı lütfen eksik etmeyin ❤️🧚

barbaros her seferinde serhat'a yenilmekten yorulmuştu. göğsündeki, sırtındaki, hatta ruhundaki ve kalbindeki yaraların baş mimarı olan bu adama hâlâ deli gibi aşıktı. bu aşk hata mıydı, büyük bir hataydı ama barbaros hata yapmayı severdi. daha sonra hatalarından ders çıkarırdı ama konu serhat olunca işler tam tersi oluyordu.

serhat'ı deli gibi özlemişti ama bunu belli etmek istemiyordu. delicesine öpmek istiyordu. birlikte oldukları gece aklına geldikçe duygulanıyor, içinde bir şeyler patlak veriyordu. barbaros, tıpkı serhat gibi tenlerinin uyumla dans ettiği anları özlüyordu.

ne de mutlulardı o zamanlar...

"yüzüğü çıkartmışsın?" dedi barbaros alaycı bir şekilde sorarak. serhat, elindeki televizyon kumandasını bırakarak sevdiği adama döndü ve alaycı yüzünü inceledi. olumlu anlamda başını salladığında dudaklarını birbirine bastırdı barbaros.

"ne diyim baba." serhat, dudaklarına bahşettiği minik tebessümle barbaros'a bakmayı sürdürdü. koltukta iyice yayılarak oturmuştu barbaros. kollarını iki yana ayırmış, bacakları açık bir şekildeydi. yutkundu serhat bu görüntü karşısında.

"düzgün otursana," diyerek uyardı barbaros'u. barbaros, serhat'a kaşlarını çatarak baksa da karşısındaki adamın şehvetinin gözlerinden okunduğunu çoktan fark etmişti. şu an, tam da şu an hiçbir şey umurunda değildi. tek zevk alacağı şey serhat'ı biraz daha çileden çıkartıp kendince eğlenmekti.

"neden? istediğim gibi oturmak hakkım." gereksiz bir savunmaydı bu. gösterge olarak bacaklarını biraz daha ayırıp koltuğa iyice mıyıştığında serhat yutkundu. gözlerini kapattı yanlış bir hamle yapmamak için. kendisini öpmekten uzak adama sırnaşmaya çalışmak doğru olmazdı, biliyordu ama nereye kadar kendisine hakim olabilirdi orası meçhuldü.

"barbaros..." dedi derin bir nefes alıp gözlerini açarak. "aksi beni ilgilendirmez, o yüzden toparlan." alayla kahkaha attı barbaros, serhat'ın bu sözlerine karşı. gecelerine gönderme yapmak istercesine sırıttı.

"düşünelim bakalım..." düşünür gibi yaptığında serhat'ın yanakları bilinçsiz bir şekilde kızarmaya başlamıştı bile. "o gecenin baskını kimdi serhat? aksi kimi ilgilendirmemişti yani?"

barbaros'tan gözlerini kaçırdı serhat. "neyse ne," diyerek kestirip atmak istediğinde emir verircesine konuştu barbaros. "neden bakmıyorsun bana? baksana." serhat itiraz edecek halde değildi. karşısındaki görüntüyü biraz daha izlemek istediği için barbaros'un söylediğine karşı çıkmayarak gözlerini barbaros'a çevirdi.

barbaros, serhat'ı daha fazla çıldırtmak için dudaklarını ıslatıp gömleğinin üst düğmesini açtığında çapkınca sırıttı serhat. başını olumsuz anlamda sallayarak: "bu hiç iyi değil..." dedi kısaca.

"neymiş hiç iyi olmayan?" yeniden sırtını koltuğa yasladı barbaros.

"eğer bu durumda olmasaydık, kendimi çoktan kucağına bırakmıştım." serhat'ın açık sözlülüğü karşısında afallasa da belli etmedi. alayla karışık: "bunun için aramızdaki durumu bahane etmediğin zamanlar da oldu," dedi.

serhat, gözlerini yanlış bir yere çevirmemek için adeta kendisiyle savaşıyordu. "o zamanlar bu kadar ilerisi olmayacaktı. şimdi gelirsem bırakmam barbaros." dedi zorlanarak.

barbaros, serhat'ın neyle savaştığını kısa sürede anlayınca ufak bir kahkaha patlattı. serhat, barbaros'un attığı kahkahayı bile çekici buluyordu. "rahatlıkla bak, bundan sonra sadece bakabilirsin zaten." barbaros'un sözleri, serhat'ın dudaklarında tehlikeli bir tebessümün oluşmasına neden olmuştu.

"sadece bakabilirim, öyle mi?" diyerek sordu tasdik etmek istercesine. kararlılıkla başını salladı barbaros, her ne kadar içten içe bu durumu inkar etse de.

barbaros, serhat'ın kolundaki saat ile uğraştığı anlarda izlemeyi severdi serhat'ı. serhat'ta barbaros'u kol düğmelerini iliklerken izlerdi hep.

bunu fırsat vererek, bakışlarını kendi saatine sabitledi serhat. ağır hareketlerle saati beceriksizce çıkartmaya çalıştığında barbaros yutkundu. bu görüntüyü o kadar özlemişti ki...

"b-bir saat çıkartmayı bile beceremiyorsun," dediğinde kahkaha attı serhat. "normalde gel çıkart derdim ama sadece bakabilirsin." barbaros, serhat'ın sözleriyle gözlerini kapattı. karşısındaki adama karşı koymak istemiyordu. şu durumda işlerin nereye gideceği zerre umurunda değildi.

"yaklaş..." dedi barbaros boğuk çıkan sesiyle. serhat, bilerek saatini kolundan çıkartmamıştı. zafer kazanmış gibi barbaros'a yaklaştı. ayakta duruyordu. hafifçe eğilip saatin takılı olan kolunu uzattığında barbaros, belki de yaptığı için kendisine kızacağı bir hamlede bulundu.

anın tutkusuyla, serhat'ı kolundan tutarak sertçe kucağına çekti. serhat'ın dudaklarından mırıltıya benzer bir inilti döküldüğünde sırıttı barbaros. "o gece de böyleydin..."  dedi barbaros, serhat'ın saatini dikkatli bir şekilde kolundan çıkartırken.

"nasıldım?" barbaros, saati koltuğun öbür ucuna fırlattığında kucağındaki adamın gözlerinin içerisine baktı.

"tutkulu ama ürkek... her yaptığım hareketten zevk alan." gülümsedi serhat. barbaros'un onu çözdüğünü biliyordu. "ve bu hallerim seni delirtiyor," dedi sırıtarak.

inkâr etmek istemedi barbaros. son günlerde deli gibi tartışan ikili gitmiş, yerine tutku dolu iki adam gelmiş gibiydi. olumlu anlamda başını salladığında, ürkekçe barbaros'un boynuna uzandı serhat. sakalları ve dudakları sevdiği adamın boynunda gezinmeye başladığında, başını arkaya attı barbaros.

dudaklarından mırıltılar dökülürken: "ilerisi kötü olur serhat, senin için çok kötü olur," dedi boğuk çıkan sesiyle. serhat bir an bile tereddüt etmeden ıslak öpücükler bırakıyordu sevdiği adamın boynuna.

"olsun." barbaros, ellerini bilinçsizce serhat'ın kalçalarına götürdüğünde serhat'ın titrediğini hissetti. herkese güçlü görünen, korkudan karşısındaki insanları titreten serhat; sevdiği adamın dokunuşlarıyla her defasında titriyordu.

"titriyorsun..." diyerek mırıldandı barbaros, ellerini geri çekerken. serhat, barbaros'un ellerini sıkıca tutup yeniden kalçasına götürdüğünde kulağına fısıldadı.

"sadece senin dokunuşlarınla. her defasında karşında ürperiyorum barbaros..." serhat'ın sözlerini kesen, dudaklarının üzerine tutku ve şehvetle kapanan dudaklar olmuştu.

serhat, sevdiği adamın öpüşlerine tutkuyla karşılık verdi. öpüşleri giderek sertleşirken, barbaros'un serhat'ın alt dudağını dişlemesiyle, tırnaklarını sevdiği adamın sırtına bastırdı serhat.

kalp atışları gittikçe hızlanırken sırıttı barbaros. serhat ise, yanakları çoktan kızarsa da utangaçlık etmek istemiyordu. "kucağında oturmaya devam etmemi mi istiyorsun?" diyerek sordu, şişkinliği kastederek. barbaros, serhat'ın bu sözüne karşı sırıtsa da düşündü.

"dönüşü olmaz serhat..." dediğinde ellerini barbaros'un göğsünde gezdirmeye başladı serhat.

"olmasın..." dudakları birbirine kapanacakken, serhat'ın telefonunun çalması ortamı bozmaya yetmişti. sehpanın üzerinde duran telefonu rahatça görebiliyordu barbaros. arayan ismi gördüğünde bozulduğunu belli etmemeye çalışarak gülümsedi.

burcu.

ilk önce serhat'ı kucağından indirdi, daha sonra da ağır adımlarla banyoya yöneldi. "bu gece bir daha asla yaşanmamalı..." diyerek mırıldandı kendi kendine, az önceki anlar aklına geldikçe çıldırırken.

"yaşanmamalı..."

alışkanlıklarWhere stories live. Discover now