11/Sene

1.1K 161 65
                                    


"Bay..." Parmağını dudağına götürüp gözlerini kıstı. Bu kasvetli gecede neden kapımda olduğunu sorguluyordum elbette. Sonuçta o günden sonra bir daha görüşmemiştik bile. Eğer işlerim yoğun olmasa onun güzel çehresini izlemeye giderdim. Kendimi asla mahrum bırakmazdım. "Bay..." Adımı unuttuğunu anlayıp gülümsedim.

Tüm acılarım, iki dudak arasına sıkıştırılmış bir gülümseme gibi zorluyordu beni. Öyle ki uzun zamandır gülümsemediğim gerçeği aklıma doldukça harabe misali eski tozlu halime geri döndüm.

"Jeon." Dedim soğuğa karışan sıcak nefesimle. Sessizlik ne kadar fazla hakim olursa onun dişlerinin birbirine çarpma sesini daha net duyuyordum. Üşüyordu benim küçüğüm... "Jeon Jungkook." Diye ekledim ki artık adım aklından gitmesin.

Artık unutmasın adımı...

Yattığında da aklında olayım, kalktığında da. Çünkü ben onu yemeğimin içinde bile görmeye başladım.

"Unutmadım ki adınızı." Yalan söylüyordu, herkesi hatta babamı bile kandırabilirdi lakin beni asla.

"Öylesine söyledim Bay Park. Cümlenizi tamamlamayacak mısınız?" Öylece gözlerimin içine baktı. Kapımı gecenin üçünde çalmasının sebebini merak ediyor olsam da ısrar etmedim."Titriyorsunuz, neden bu kadar üşüdünüz?" Heyecanıma yenik düşüp eklediğim bu saçma soruya karşı gözlerimi bir iki kere kırptım. Aptalın tekiydim.

Onun karşısında şuurumu kaybediyordum gerçekten de.

"Soğuksunuz çünkü Bay Jeon. Gölgeniz suratıma değdikçe üşüyorum." Kırgın çıkan sesine karşı tepki dahi veremedim. Güzel gözleri sönüktü, orada da şifa bulamadım. Bana gitmek kalırdı lakin bir kez daha küçüğümü terk etmek istemedim. Onun kusursuz yüzüne karşı üşümek bile güzeldi.

Elimde olsa bu ince kazakla tüm gece ona sarılarak otururdum. Havanın ne kadar soğuk olduğu önemli bile değildi benim için. Eğer yanımda laviniam varsa...

"İçeri geçin öyleyse." Kenara çekildim, sanki bu anı bekliyormuş gibi içeriye geçti.

"Hiç sormayacaksınız sandım." Kapıyı kapatıp arkasından takip ettim. Sanki benim değilde onun eviydi. Unutkan bir insana göre salonun yolunu gayet iyi biliyordu.

Sevindim, en azından yuvasına aşinaydı.

"Böyle çat diye kapınıza geldim ama sorun olur mu?" Oturduğu koltuğun karşısına yerleşip kamburumu düzelttim. Nedensizce rahatsızdım, burada olmaması gerekiyormuş gibi hissediyordum.

İster istemez ellerimi titreme alırken kafamı iki yana salladım.

Kendine gel Jungkook...

Yalvarırım kendine gel.

"Titriyorsunuz, üşüyor musunuz?" Sanki dediği şeyi anlamamışım gibi gözlerim büyüdü. Suratına Mecnun gibi bakakaldım. Ne dilim oynadı ne de dudaklarım. Konuşmayacağımı anlamış olacak ki ayağa kalkıp kendisine bile zor yeten kalın hırkayı çıkarıp omzuma bıraktı. Kafamı kaldırıp gözlerinin içine baktım.

Utanmaz gibi gözlerini çekmedi, bir yandan yakamı düzeltti bir yandan da dertlerini anlattı bakışlarıyla. Babasına olan özlemini bile orada görebiliyordum. Duvara yapışmış örümcek ağı misali dertleri gözlerine takılı kalmış gibiydi. Ve ben de o ağa takılan öylesine bir böcektim işte.

"Siz?" Üzeri de inceydi. Hiç mi üşümezdi bu adam? "Burası benim evim Bay Park, eğer üşüyor olsaydım odama gidip kalın bir şey-"

"Amma naz yaptınız Bay Jeon, bir de bana çocuk derler." Özenle yerleştirdiği hırkayı bir hışımla çekip geri yerine oturdu. Ne yani trip mi yiyecektim?

Doctor 'JikookWhere stories live. Discover now