It All Begins

967 37 8
                                    

Heathrow Airport'a vardığımızda yaklaşık dört saatlik bir yolculuğu geride bırakmıştık. Çok dağılmadan kalacağımız yere doğru ilerlemeye başladık. Sanırım kalabalık bir gruptuk. Yani elli kişi falan. Dışarıdan nasıl görünüyoruz diye merak etmedim değil açıkçası.

''Şimdi burada fazla oyalanmadan yurda gideceğiz gençler, yerleştikten sonra yemeğe gideriz. Yarın da okula başlayacaksınız,'' dedi Deniz Abla. Ardından da yoklama almaya başladı. Herkesin tamam olduğunu kontrol ettikten sonra bizi yurda götürecek olan otobüse bindik hepimiz.

''Odaya gider gitmez eşyalarımı yerleştirip duş almak istiyorum,'' dedi Yaprak.

''Bunun için vaktimiz olur mu dersin?'' dedi Ada.

''Elbette, ben dakik biriyim.''

''Ah, bu konuda şüphelerim var Yaprak,'' dedim gülerek.

''Tamam, belki değilim. O zaman direkt duş almaya bakarım.''

Daha sonra yine kısa süreli bir sessizlik oldu. Ben ve Elis aynı iPod'tan müzik dinlemeye başladık.
Dinlendiğimiz şarkı ise Sleeping With Sirens'ın Don't Fall Asleep At The Helm isimli şarkısıydı.


*


''Pekala kızlar odanız burası. Yerleşmeniz için zamanınız var. Yaprak sanırım sen duş almak istediğini söylemiştin. Sanırım banyoda sorun yok. Sıcak su da vardır muhtemelen. Duş alabilirsin. Hatta hepiniz de. Ben buralarda olacağım, bir ihtiyacınız olursa beni bulabilirsiniz,'' dedi gülümseyerek.

''Tamam, teşekkür ederiz,'' dedim gülümseyerek.

''Sonra görüşürüz o zaman kızlar,'' dedi ve çıktı.

Yaprak ''Ben hemen duşa giriyorum,'' diyerek banyoya geçti.

Biz de bazı kıyafetlerimizi dolaba dizdik.
''Sizce dil okulunda hoş erkekler var mıdır?'' diye sordum. Aslında bunu gerçekten merak ediyordum. Yaşadığım onca aşk felaketinden sonra belki burada kısa süreli de olsa yaz tatilimin son aylarını iyi değerlendirebilirdim. Bence güzel olabilirdi.

''Ben kesinlikle inanıyorum, vardır,'' dedi Elis Finlandiya'dan aldığı oyuncak geyiği bavulundan çıkartıp yatağının üzerine koyarken.

''O, geyiği getirdiğine inanamıyorum. Onu burada kaybedersen gerçekten kötü olur,'' dedim ve hemen bavulumun başından kalkıp geyiği elime alıp göğsüme bastırdım. Elis onu ilk getirdiğinde onu çok sevmiştim. Kesinlikle çok tatlıydı.

''Ah, merak etme Talya. Ona çok iyi bakacağım, bunu biliyorsun,'' dedi gülerek ve tekrar bavuluna döndü.
''Bence şu dil okulu dışındaki aktivitelerde de yeni insanlarla tanışabiliriz, kim bilir?'' dedi Ada ve gelip Elis'in yanına oturdu.

''Haklı olabilirsin,'' diye onayladım onu.

Yaklaşık bir yirmi beş dakika sonra nihayetinde Yaprak duştan çıkmıştı ve sırasıyla biz de duşa girdik. Önce ben girdim, ardımdan Ada ve Elis. Duş alıp giyindikten sonra Deniz Abla'nın koridordan bir şeyler dediğini duyduk. Elis gidip kapıyı açtı.

Deniz Abla ''Yemeğe gidiyoruz kızlar, yedi dakika içinde aşağıda olun,'' demişti. Biz de hemen hazırlandık. Şansımıza hava açıktı. Buranın iklimiyle alakalı olarak yağışlı bir yer olduğunu biliyorduk. Ancak hava şimdilik iyi görünüyordu. Büyük bir hevesle şort ve tişörtlerimizi giymiştik. Ancak üzerimize ceket de almayı ihmal etmedik. Hafif bir makyaj yapıp, çantalarımızı alarak odadan çıkıp aşağı indik.

Aşağı inerken Elis çantasından ayıcığı çıkardı ''Bak, geyik bizimle yemeğe geliyor,'' dedi ayıcığın kollarını sallayarak.
''Harika olacak,'' diyerek güldüm.
Aşağı indiğimizde en sona biz kalmışız gibi hissettim. Herkes biz gelirken, dönüp bize bakmıştı. Biraz rahatsız edici olduysa da pek umursamadık. Yurdun içinden çıkıp kapının önünde bizi almaya gelecek olan otobüsü beklemeye başladık.

Londra'da Olan, Londra'da Kalır... Peki Ya Kalmazsa?Where stories live. Discover now