-26-

866 110 52
                                    


Günler sonra ilk defa toplanmış ve kantine oturmuştuk. Herkesten kastım aslında Eda hariçti. Zira o, bu sıralar taşınma için gerekli olan şeylerle uğraşıyordu. Dershaneden kaydını aldırmıştı, okuldan da gitmeden gitmeden hemen önce kaydını oradaki bir liseye yaptıracaktı. Sonrasında da gönül rahatlığı (!) ile yeni şehrine gidecekti. Ne kadar gönlü rahat ederse...

Kantindeki bir masanın etrafına tek tek oturmuştuk. Ben, yanımda Tufan, Tufan'ın yanında Kaan, Kaan'ın karşısında Gökçe, Gökçe'nin yanında Asil bir masada oturunca üstümüze bir sessizlik çökmüştü.

Asil kendi içinde telefonuna boş boş bakıyordu ama eli de kıpırdamıyordu. Sanki dışarıdan bakana ben meşgulüm, beni lafa tutma der gibi bir izlenim veriyordu. Gökçe ve Kaan'sa birbirine kaçamak bakışlar atıyordu. Göz göze geldikleri o saliselik dilimde ilk gözlerini çeken kazanır yarışı yaptıklarına yemin edebilirdim ama kanıtlayamazdım.

Ben ve Tufan'sa yan yana oturmuş telefondan saçma sapan videolar izliyorduk. Son zamanlarda trend olan bir video vardı ki gülmeden edemiyordum. Kafası kırık bir adam yolun kenarında durmuş, yoldan geçen her araca el hareketi çekiyordu. Mizah seviyem bu kadar düşük değildi aslında ama arkaya o kadar güzel müzikler koyuyorlardı ki insan ister istemez müzikle birleşmiş o görüntülere gülüyordu.

Tufan'ın sosyal medya hesabında boş boş gezinirken başımı omzuna yaslamıştım. Ses çıkarmadan benim telefonunda yaptıklarımı izliyordu o kadar. Tepki vermiyordu. Başını benim başımın üstüne yaslamış, arada kaydettiği diğer eğlenceli şeyleri gösteriyordu ve beraber gülüşüyorduk.

"Tamam mutlusunuz..." dedi bir anda Asil. Sesi ortama o kadar sert bir şekilde düşmüştü ki boş bulunup irkildim ve ona döndüm. Benim hafifçe sıçradığımı fark eden Tufan'ın da kaşları tatlı bir sinirle çatılmıştı ve Asil'e dönmüştü. "Bari bizim gözümüze sokmayın arkadaşım ya!"

Tufan alayla güldü. "Tamam mutsuzsunuz..." dedi aynı onun gibi ciddi bir sesle. "Bari bizim gözümüze sokmayın arkadaşım ya!"

Başımı omzundan kaldırıp başımı itinayla salladım. "Sevgilime katılıyorum." dediğimde Tufan hafifçe tebessüm etmişti, Asil göz devirmişti, Gökçe ve Kaan'ın ise umrunda değildik.

"Sizin aranızda hiç mi sorun yok?" diye sordu bir anda Asil. Son zamanlarda sigarayı artırdığını fark etmiştim ama henüz Eda ile aralarında şey kesinleşmemişti. Bu sebeple ses çıkarmıyordum ama olaki devam kararı alırlarsa onu uyarmak boynumun borcu olacaktı. "Ben ve Eda..." dedikten sonra alayla güldü. "Patlak vereli çok oldu. Bunlar desen...." derken işaret parmağıyla yanında oturan Gökçe ve karşısındaki Kaan'ı göstermişti. "Daha başlamadan ilişkinin içine ettiler. Siz?"

Gökçe huzursuz bir yüz ifadesiyle Asil'e baktı. Asil onun itiraz edeceğini anlayınca ofladı ve "Dramatize itirazını dinlemek istemiyorum. Kör değilim çok şükür." dedi.

Onun açık sözlülüğü bana ansızın Eda'yı anımsattı. "Sen neden vazgeçiyorsun?"

Asil duraksadı ve bana döndü. Bu soruyu beklememiş olacak ki birkaç kez cevap vermek için dudakları aralandı ama en sonunda çabasız bir kaçış sundu önüme. "Çünkü bazen vazgeçmek gerekir Berfin."

Boğazımı temizledim. Bir kez olsun içimdeki sese güvenerek ılımlı olmayı denedim. "Asil..." dediğimde başını tekrar bana çevirdi. "İkinizde gördüğüm en korkak insanlarsınız."

Tüm gözler aniden bana döndü ama ben bir an olsun gözlerimi Asil'den ayırmadım. "Size olursunuz demiyorum Asil. Belki de olmayacak ama siz olma ihtimalini de çöpe atıp kenara çekiliyorsunuz. Hiç düşündün mü bu ihtimali? Ya gerçekten yapabilirseniz. Uzaktan uzağa bir ilişkinin yürüyebileceğini herkese kanıtlamış olmaz mısınız?"

Asil başını iki yana salladı. "Eda zor bir insan." dedi. Derdini anlatacak kelimelerin arayışına girmiş görünüyordu. "Kafası farklı çalışıyor ve inanılmaz zeki. Sen benden daha iyi biliyorsun, kafasında bizi bir problem haline getirdi ilk önce. Belki de on bilinmeyenli bir denklem olduk. Sonra bizi çözmeye çalıştı. Kendince her çözüm yolunu denedi ama sonunda hepsinin çıkmaz yol olduğunu, çözülemeyen bir problem olduğumuzu kabul etti. Üstelik buna beni bile inandırdı."

"Sen ona inanmak zorunda değilsin. Siz bir problem de değilsiniz ki her yoldan gidip sonuca ulaşmaya çalışın." dedim aniden. "Kolay olacak demiyorum ama denemeye değer diyorum. Sen pes etme, gitse bile pes etme."

"Demek istediğini anladım." dedi sakin bir sesle. Elindeki telefonu çevirmeyi bırakıp cebine soktu ve arkasına yaslandı. Ne anlamıştı merak ediyordum ama sormak istemedim o an.

Tufan benim yerime sordu. "Ne yapacaksın?"

"Aramalarıma ve mesajlarıma cevap vermiyor. Sadece görüldü atıyor. En azından engel yemedim diye kendimi avutuyorum." dedi kendi kendine son cümleyi kurmuştu. "Her gün mesaj atmaya devam edeceğim. Gerekli ya da gereksiz, boş ya da dolu... Fark etmez. Onun inadı kırılana kadar sabredeceğim."

"Tıkandığın yerde yardım edebilirim." dedim gülerek. Hafifçe tebessüm etti. Ardından duraksadı ve bize dönüp "Sorduğum soru arada kaynadı." dedi. "Siz neden bu kadar düzgün bir çift oldunuz ki?"

Tufan sorunun tuhaflığına karşın yüzünü buruşturdu ve "Ne diyorsun abicim?" diye sordu. "O kadar depresyondasın ki kurduğun cümleler bile adamı mutsuzluğa itekliyor sanki."

"Çünkü biz aşkını itiraf edemeyen çiftler ya da aralarındaki sorunları görüldü atarak halletmeye çalışan kişiler değiliz." dedim tereddütsüz. "Belki ondandır bu kadar normal olmamız."

"Aman nazar değmesin." dedi Asil. Sesindeki alayı duysam da duymamazlıktan gelip "Amin." dedim. Bu da Eda'nın erkek versiyonunun bir sürüm üstü gibi bir şeydi. Daha alaycı, daha salak, daha gıcık ve rahat edici. Eda daha katlanılabilirdi zira o en azından zekasını kullanıp şahane Google Asistan'lık yapıyordu bana.

"Benim matematik hocasını bulmam lazım." dedi bir anda ayaklanan Kaan. "Kadına o kadar hocam dedim ki cidden sıfır girecek sözlüme. En azından ödev alıp alamayacağımı sorayım."

"Hocam deme ama." diye uyardım. Elini havada önemsiz bir şeyden bahseder gibi salladı. "Allah'ın bunamış hocalarını getirip derse sokuyorlar, sonra öğretmenler işsiz. Emeklilik yaşı geleni atacaksın emekliliğe. Gör bak nasıl gelişmiş şahane zihinler yetişiyor."

"Bunun konumuzla ne alakası var?" dedim anlam vermeyerek.

Kaan omuz silkti. "İçimde kalmasın diye dedim. Gidip hocam demeye devam edeceğim zaten. Benim ki çaba olsun en azından. İleride karneme ortalama elinin altına düşünce annemle babama hedef gösterebileyim."

Başımı iki yana salladım. Kaan birkaç saniye Tufan ve Asil'e bakıp "Sizde şerefsizlik yapmadan oturun." dedi. "Hala size güvenmiyorum."

"Hadi bacım yaylan." dedi Asil onu kışkışlar gibi el hareketi yaptı. "Boş yapana bu masada yer yok."

"Hatırlat bir ara boş neymiş, nasıl yapılırmış sana da öğreteyim." dedi Kaan kaşlarını çatarak. Ardından "Fesuphanallah!" diyerek uzaklaştı.

Arkasından bakarken Asil'in mırıldanmasını duydum. "Ulan aslında iyi çocuksun da Sevil çok şerefsizlik yaptı. Yoksa kesin dostum olurdun he."

Ona anlamsız bir bakış attım ve Tufan'a döndüm. Çoktan sohbetten uzaklaşmış ve telefonuna gömülmüştü. Az önceki gibi başımı omzuna koydum ve telefonun ekranına bakarken "Esprili bir şeyler açta keyfimiz yerine gelsin." dedim.

Görmesem de hissettim. Çok güzel gülümsedi zalımın oğlu!

İmkanlı İmkansız | Texting ✔︎Where stories live. Discover now