"Kıskançlık da gitti... Geriye kaldı: iki."
~~
Renjun, telefonuna düşen mesaj sesiyle iç çekerek kalkmıştı sandalyeden. Yediği mısır gevreğinin yarıda kalmasını umursamadı ve mesaja baktı.
Yabancı bir numara, ona acilen dışarı çıkması gerektiğini; aksi taktirde başına feci şeyler gelebileceğini söylüyordu.
Renjun buna gülüp geçmek istese de onca korku romanını boşuna okumamıştı herhalde, romanlarda böyle şeyleri dalgaya alıp ölenler çok oluyordu. Hayır, Renjun'in ölme gibi bir planı yoktu.
Ne yazık... Evdeki plan çarşıya uymazmış.
Jisung kendi evine gittiği için Renjun evde yalnızdı. Bu yüzden evinin anahtarını aldı telefonuyla. Atılan konuma varması on dakikasını almıştı, geldiği yer neresi olsa beğenirsiniz?
Issız bir arazide eski ve büyük bir depo.
İşte şimdi sıçtım, diye düşünmeden edemedi Renjun. Yine de geri adım atmak yerine deponun içine girdi.
Tahta bir çubuğun arkasında, başı eğik bir şekilde dikilen Mark'ı gördüğüne rahatlamıştı.
"Hyung!" diye seslendi ona. "Burada ne işin var? Sen mi bana mesaj attın?"
Ses gelmeyince iç çekip Mark'ın önüne yürüdü. Gördüğü manzara ile yutkunup gerilemişti korku içinde.
"Mark..?"
Mark, yaklaşık yirmi santim kalınlığında bir tahta çubuğa, boğazındaki bir makas ile asılmıştı. Yüzünde dehşet verici bir ifade vardı, sanki mutlu gibiydi. Ama biraz fazla mutlu.
Renjun, çığlığı basıp depodan çıkacakken kapıda uzun boylu, siyah saçlı bir bedenin dikildiğini görmüştü. Gözlerindeki yaşlara ve titreyen sesine aldırmadan bağırdı ona.
"Sen kimsin?! Mark neden bu halde?! Ben-"
Uzun olan, Mark'ın önünde bir anda belirdiğinde Renjun onun ışınlanıp ışınlanmadığını sorguladı bir saniyeliğine.
Geriledikçe geriledi, Renjun gittikçe korkunç bir şekilde sırıtan uzun boylu adam geliyordu üstüne. Renjun'in sırtı duvara çarptığında adam da durdu.
"Hoş geldin, oburluk. Ben Cassie, ama sen-"
"Günah..."
Cassie durdu, Renjun'e baktı dikkatle. "Ne dedin sen?"
"Gü-günah... Oburluk, yedi ölümcül günahtan değil mi?"
Cassie yavaşça başını sallarken cidden şaşırmış duruyordu. Ama memnundu. Aşık olduğu çocuğun böyle zeki olduğunu zaten biliyordu. Bu yüzden yalnızca sustu ve küçük olanın konuşmasını sabırla bekledi.
"Se-sen... Sen yaptın. Chenle'yu sen öldürdün! Jaemin'e sen arabayla çarptın! Ve- Tanrım... Mark hyung-"
Bir an gözleri kararmıştı Renjun'in, dizleri tir tir titriyordu minik bedeni gibi. Cassie anlık bir paniklemeyle Renjun'i kavrayıp dikkatle yere oturttu.
"Şimdi beni iyi dinlemeni istiyorum Renjun-ah."
Zaten Renjun'in yapabileceği başka bir şey yoktu.
"Etrafında fırıl fırıl dönen iki güzel sevgilin sana ne kadar değer veriyordu? Geriye kalan dört arkadaşın sana dilediğin güveni sağlayabildi mi?"
"B-ben-"
Renjun, arkadaki Mark'ı unutmuştu artık. Şok içinde, eliyle ağzını kapatmış bir şekilde dinliyordu Cassie'yi. Her şeyi öğrenmek istediğini fark etti bir anda. Tüm doğruları. "Lütfen... Lütfen devam et."
"Ooh, öyle yapacağım zaten küçük prenses."
Sırıtıp Renjun'in önüne oturdu ve kucağına bir kağıt bıraktı. "Bunu okusan daha iyi. Ben yazdım, çünkü konuşma konusunda pek iyi değilim."
Renjun bunu sorgulamadı ve kağıtta yazanları okumaya başladı içinden.
'Hristiyanlığın yasakladığı yedi ölümcül günah vardır, Renjun-ah: kıskançlık, oburluk, şehvet, tembellik, öfke, kibir, açgözlülük.
Sorunun kökünden başlayalım.
Lee Jeno: Şehvet.
Jeno'nun günahı bu işte. O, sizin okulun yüzde doksanı ile yattı. Hatta kendinden güçsüz erkeklere tecavüz etti, dört kızı da hamile bıraktı. Biricik sevgilinin cidden böyle bir şey yaptığını hayal edemiyorsun, değil mi?'"S-saçmalama." Renjun kaşlarını çatarak Cassie'ye baktığında büyük olan omuzlarını silkip konuştu. "Kimseye yalan borcum yok, Renjun. Sus ve okumaya devam et şimdi."
Renjun de el mahkum döndü mektubu okumaya.
'Na Jaemin: Öfke.
Jaemin'in öfke sorunları vardı ve bunu herkeste, özellikle de senin üstünde göstermekten hiç çekinmiyordu. Hadi ama Renjun, hangi insan başka bir insanın üstüne bıçakla koca bir J harfi çizer ki?Zhong Chenle: Kibir.
Chenle oldukça zengin bir aileye sahip ve şımarık bir çocuk. Parasıyla kaç suçsuzu suçlu konumuna düşürdüğünü, kaç öğretmeni kandırıp notlarını yükselttirdiğini, kaç kişiyi ezip geçtiğini biliyor musun? Çok, sayamayacağın kadar çok kişiyi kibriyle bitirdi o.Mark Lee: Kıskançlık.
Mark'ın Donghyuck'a nasıl sırılsıklam aşık olduğunu herkes biliyor. Ama onun aşkı biraz deli seviyesine kayıyordu. Haechan'ına kimsenin dokunmasını, hatta yaklaşmasını bile istemiyordu. Onun annesini bile öldürdü! Ah, ne acı.Lee Donghyuck: Tembellik.
İşte her şey bu esmer şeytanda başlıyor. Donghyuck, Mark ile sevgiliydi. En azından sen ve seninle beraber beş kişi daha öyle sanıyordu. Oh, hayır! Donghyuck, Mark'ı hiç sevmedi. Onun zaten bir sevgilisi vardı çünkü. O, Mark'ın aşkına karşılık vermek yerine görmezden geldi ve tembellik etmiş oldu.'"Donghyuck'un sevgilisi mi vardı?"
Renjun bu soruyu, Cassie'ye göre oldukça masum sormuştu. Uzun olan sırıtıp başını evet anlamında salladı.
"Sen Haechan- aman, Donghyuck'u boş versene. Son iki ismi oku, son iki günahı."
Okuduğu son iki isimle Renjun hayretlere düşmüştü.
—————
YN: Son iki ismi tahmin edebilir misiniz?
Ayrıca sizce Cassie kim?
Bir dahaki bölüm, Cassie'nin mektubunun devamı olacak ve tüm gerçekler açığa çıkacak. Hazır mısınız?
Çünkü ben hazır değilim ŞWPDİEŞDŞEŞ
ŞİMDİ OKUDUĞUN
yedi renkli manolya // nct dream ✔️
Fanfiction[bxb] Renjun, Jeno ve Jaemin'den kaçıyordu. Chenle, Jisung ile oynuyordu. Donghyuck, Mark'ı ciddiye alamıyordu. Aslında her şey normal bir üniversite öğrencisinin yaşayacağı türdendi. Ama Jisung bilmiyordu ki bu yaz tatili sağ salim bitmeyecekti. ...