Y İ R M İ B İ R

614 81 50
                                    

Harrison'ı yalnız bulmayı bekliyordum fakat arkadaşları onu elbette yalnız bırakmamışlardı. Kapının önünde kalakaldım. Onunla yüzleşmekten bile çekinirken şimdi onca arkadaşının gözlerini dikip, beni süzerken konuşabileceğimi düşünmüyordum.

Geriye doğru bir adım atmaya hazırlanırken Harrison beni gördü. Elini kaldırmayı denedi ancak canı yanmış gibi yüzünü buruşturunca arkadaşları da bana dönüp baktı.

Tam da ihtiyacım olan şey, Slytherinler arasında bir dramaydı gerçekten de.

Neyse ki Harrison yatağının ucunda dikilen birkaç arkadaşına, bir şeyler fısıldayınca hepsi, ben ona doğru yaklaşırken uzaklaşmaya başladılar.

"Gelmişsin," dedi şaşkınca.

"Gerçekten tüm bunları kendini affettirmek için yapıp yapmadığını merak ediyordum. Bu kadar aptalca bir şeyi yapmamış olmadığını umuyorum."

"Yaptım."

"Ravenclaw'a girmemenin açıklamalarından birini bulduk, Dormer."

Koyu kahverengi gözlerini devirdi. Buğday teni camdan giren belli belirsiz ışıkla pürüzsüz görünüyordu. Bembeyaz saçları, çimde biraz sürüklendiğinden dolayı çamurlanmıştı. Yüzünde yorgun ama mutlu bir gülümseme vardı. İki kolu da alçıdaydı.

"İçten içe bunu izlemekten hoşlanmadığını söyleyemezsin."

Şaşkınca gözlerini kırpıştırdım. Yaptığını hiçbir şekilde onaylamıyordum ancak böyle sarılı halde benim yüzümden yatmasından zevk aldığım yoktu.

"Harrison, hayır. Aptalca davrandığından başka bir şey düşünmüyorum. Üstelik kazanma şansınızını ind—"

"Ama beni affettin. Öyle değil mi?"

Söyleyecek bir şey bulmak için etrafıma bakındım. Bu kadar kolay olmadığını anlamasını istiyordum ancak pek de kolaya kaçmış olduğu söylenemezdi. Yine de en başında bana bu şekilde davranacak kadar bencil ve gözü dönmüş birini tekrar kabul etmek istediğimden de emin olamıyordum. Mezun olana- en iyi ihtimalle sonrasında- kadar hem annemi hem de Leo'yu hayatta tutacak bir çare bulmam, bunu yaparken okuldan atılmamam ya da Azkaban'da kendimi bulmamam gerekiyordu.

Gerçekten düşününce de... burada ne işim vardı ki? İnsanların hep elimi onlara uzattığımı bilmelerini istiyordum ancak Harrison Dormer koskoca bir kafa karışıklığıydı.

"Oh," dedi ifadesi sertleşirken. "Flamewood ile son zamanlarda fazla samimi olduğunuzu unuttum. Bu yüzden eğer—"

"Flamewood?"

Sesimin tonunu ayarlamakta öyle zorlandım ki karşı sedyede uzanan bir Ravenclaw ve arkadaşları bana dik dik baktılar. Genzimi temizleyip, Harrison'a inanamayan gözlerle baktım.

Flamewood?

Samimi falan değildik. Yalnızca Harrison'ın tavırlarından hoşlanmamıştı ve bina başkanı olarak da etrafta kurallara aykırı bir davranış görmek istememişti. Sinirlendirmesi kolay biri olduğundan da, Harrison'a patlamıştı bomba.

Sonra bir de maçtan sonra öpüşmeniz vardı.

Evet. Sanırım o zaman biraz samimi görünmüş olabilirdik.

"Evet." Kendi kendine güldü. "Sanki benden kurtulmak için her yerde bekliyor gibi. Üç Büyücü Kupsı Şampiyonu Leonard Flamewood. Sanırım pek şansım yok."

Beynim zonklamaya başlamıştı bile. Harrison bunu nasıl yapıyordu bilmiyordum ama kelimeleri cımbızla çekip yerlerini değiştirip, bir anda beni kendimi açıklamak için panikleterek bırakıyordu her zaman.

The Flower on The Cemetery // GryffindorWhere stories live. Discover now