23- Atılmak ya da atılmamak, işte bütün mesele bu.

21.5K 1.1K 873
                                    

Media: Deniz

Pusuya yatmış düşünceleri bulduğu her açığı kullanıp zihninin derinliklerinden ona fısıldıyordu. O düşünceler ona yanlış yaptığını, daha ne kadar gururunu beş paralık edeceğini ve bunların türevlerini fısıldarken o, sinirden titreyen elleriyle sapasağlam olan yüzüne yara bantlarını yapıştırmaya devam ediyordu.İşi bitince aynadaki aksini hoşnutsuz gözlerle süzdü. Evet, işte şimdi aynı hissettiği gibi berbat görünüyordu.

Yüzüne yara bantlarını yapıştırmasının tek nedeni; hayatında yaşadığı her kötü şeyin mimarı olan adamdı elbette ki... Volkan'dan dayak yemiş izlenimi vermesi gerekiyordu çünkü okulda öpüştüklerini gören her insan evladının beklediği şey buydu ve Deniz onların beklentilerini karşılamakla yükümlüydü. Bu bizzat Volkan Uysal'ın diğer adıyla; çok Sayın Orospu Çocuğu'nun bir ricasıydı.

Titreyen elleriyle lavobonun kenarlarını kavrayarak aynadaki aksine eğildi. "Sen..." dedi kendine nefret dolu gözlerle bakarken. "Aptalın tekisin."

Sonra derin bir nefes aldı, gözlerini aksinden çekip hızlı adımlarla lavoboyu terk etti. Hiçbir şey yiyebilecek gibi hissetmediğinden, aynı öfkeli hareketlerle montunu üzerine geçirip, çantasını sırtına attı ve evi terketti.

Okul yolu boyunca kendini sakinleştirmek adına her yolu denedi. Derin nefesler aldı. Olmadı aç karnına sigara üzerine sigara yaktı. O da olmadı, olduğu yere çömelip avuç içleriyle kendi kafasına ard arda darbe indirdi. Sonunda okula ulaştığında siniri bir gram azalmamıştı.

Okulun kapısından içeri girerken göreceği alaylı bakışlara, duyacağı kıkırtılara ve sinir bozucu fısıltılara kendini hazırladı. Derin bir nefes alıp verdi, tek omzundaki çantayı zıplatarak sırtındaki yerini sağlamlaştırdı ve sonunda son adımını atarak okul kapısından içeri girdi. Kimseye bakmamaya çalışarak, ayakkabılarının desenini ezberlemeye çalışır gibi kafası önünde sınıfına doğru yollandı.

İşte kıkırtılar kulağına dolmaya, fısıltılar sinirini katlamaya başlamıştı. O kısacık koridoru geçmek ona bir ömür gibi gelse de sonunda sınıfına ulaşmıştı. Derin bir nefes verip, çantasını sırasına koyarken kafasını kaldırma gafletine düşmüştü. Bir köşede amaçsızca dikilmiş sınıfın kızlarının nefret dolu bakışları karşıladı onu. Nefret edilmek kimseyi mutlu etmezdi ve tabii ki Deniz'i de mutlu etmemiş, bozuk olan morali biraz daha bozulmuştu. Gözleri o kızların bakışlarındaki nefretin belki de yüz katını taşıyan gözlerle ona bakan Ekin'in gözlerini bulunca ise istemsizce sırıttı. İki üç ay önce olsa artık ona yabancı olan, yabancı hissettiren o gözlerde böylesine büyük bir nefret görmek kalbini onarılamayacak yerlerden kırardı ancak şu an da hissettirdiği tek şey zevkti... Bir parça buruk hissettiğini boşverin şimdi.

İlk zilin çalmasıyla beraber sırasının altından Edebiyat kitabını ve defterini alıp, nizami bir şekilde sırasının üzerine koydu. Birçok yaşıtı erkeğin aksine her ders için ayrı defter tutuyordu. Yaşıtlarının hor kullandığı defter kitapların aksine onunkiler pırıl pırıldı. Çünkü yaşıtlarının aksine onun sırtını yaslayabileceği bir babası yoktu, bu yüzden ders çalışmak zorundaydı. Yine yaşıtlarının aksine eşyalarını hor kullanma gibi bir şansı da yoktu. Çünkü yeni defterler, yeni kitaplar, yeni kalemler onun için ekstra masraf sınıfına giriyordu ve ekstralara para ayırmak için fazla fakirdi.

Neden pırıl pırıl olan eşyalarına bakarken aklına fakirliği geliyordu onu da bilmiyordu. Derin bir nefes alıp verdi. Ne zaman gerilse aklı böyle absuk sapsuk şeyler düşünmeye başlıyordu işte.

Yanına birinin oturduğunu hissetmesiyle beraber düşüncelerinden sıyrıldı.

"Günaydın embesil." dedi Uğur'a dönerek. Arkadaşına daha günün aymadığı yarı açık gözlerinden belli oluyordu. " N'aber?"

Her Aşk Biraz Ölüm KokarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin