9| CEZA

1.2K 64 310
                                    

Aaron Calhoun

"İyi misin, oğlum? Çok acımıyor, değil mi?"

Dakika başı bana nasıl olduğumu soran yaşlı kadını başımla onaylayarak geçiştirdim. Bu ilgisi beni sıkmaya başlamıştı. Davranışları ve hareketleriyle beni geriyordu çünkü ben bu kadar göz önünde bulundurulmaya alışkın değildim.

Bakışlarım teyzenin yanındaki Sam'i buldu. Teyzeyi boşu boşuna endişelendirmişti. Doktor bulmak için ortalığı ayağa kaldırınca hemen benim evimin dibindeki müştemilatta kalan teyze haklı olarak seslere uyanmış olmalıydı. Şimdi ise doktorun omzuma dikişleri atmasını bekliyordu. Yaşlı kadın arada bir de diğer omzumu, sanki varlığını hissettirmek istermiş gibi hafifçe sıkıyordu.

Doktor işini bitirip geri çekildiğinde rahat bir nefes aldım. Teyzenin bana uzattığı temiz tişörtü alıp üzerime geçirdikten sonra oturduğum yerden ayaklandım. Doktor birkaç tane ilaç yazacağını belirtmişti ama umursamadım.

Sam'e ilgilenmesini söyleyip üst kata çıkan merdivenlere yönelttim adımlarımı. Teyze arkamdan bir şeyler söylüyordu ama şu an ilgilendiğim tek bir şey vardı, o da belliydi zaten.

Kamera odasının önüne geldiğimde çok beklemeden girdim içeriye. Kapıyı kilitleyip bakışlarımı kocaman ekrana çevirdim. Odada değildi. Bu da demek oluyordu ki onu orada bıraktığımdan beri banyodan çıkmamıştı.

Odadaki sandalyeye oturup az ilerideki yarısı dolu olan içki şişesine uzandım. İçerisindeki sıvıyı masanın üzerindeki boş olan su bardaklarından birisine doldurup bakışlarımı ekrana kilitledim. Bir yandan da aklımdan ona ne tür bir ceza vereceğimi geçiriyordum. Nasıl bulduğunu bilmediğim makası bana saplamasının sonuçlarına katlanmak zorundaydı!

Zaman öylece geçip giderken onun korkusundan uzun bir süre daha banyodan çıkmayacağını anlamış olmuştum. Bu da duruma benim el atmam gerektiğini ifade ediyordu.

Oturduğum yerden kalktığımda sızlayan sırtımla yüzümü buruşturdum. Kapıyı doğru ilerledim ve ayrıldım oradan. Odadan çıkar çıkmaz mutfaktan gelen sesleri duyduğumda akşam yemeği vaktinin çoktan geçtiğini anlamıştım. Çalışanlar mutfakta kendi yemeklerini yiyordu çünkü.

Anlaşılan teyze bugün beni kendi hâlime bırakmak istemişti. Çünkü normalde her akşam yemeği için beni darlar, ondan ne hazırlamasını istediğimi sorardı. Bu durumun alışkanlık olduğunu bile yeni yeni fark etmeye başlamıştım.

Sessiz sakin aşağı kata indiğimde mutfaktan çıkan teyzeyle göz göze gelmiştim. Tam konuşmak için ağzını araladığı sırada "Ben iyiyim. Sen kendi işinle ilgilen lütfen, teyze," dedim. Bana bir cevap vermesine fırsat bırakmadan da arka bahçeye çıkan pencereye ilerledim.

Boydan pencereyi kendime çekip yana doğru kaydırdım ve soğuk havaya aldırış etmeden amacıma odaklandım. Hava karardığı için zar zor ayırt ettiğim hamağın yanına geldiğimde hızlı hareketlerle ağaçtan çözüp halat ipi elime aldıktan sonra geldiğim gibi geri döndüm eve.

Kimsenin dikkatini çekmeden bodrum katına açılan kapıya ilerledim. Neyse ki teyze beni görmemişti. Aksi takdirde bana engel olmak gibi bir hataya kapılabilirdi. Ona kalsa Daphne ile konuşup hatasından dolayı özür dilemesini beklerdik. Ama birisinin o aptala bir daha böyle bir şeye kalkışmayacağını öğretmesi gerekiyordu. O kişi de ben oluyordum.

Daha önce Sam beni aceleyle buradan çıkardığı için demir kapıların kilidi açıktı. O yüzden karanlık koridorda ilerleyip kısa sürede onun kaldığı asıl yere ulaşabilmiştim. Şifreyi girip içeriye adımımı attığımda sabahtan beri varlığını sürdüren sakinliğimin yavaş yavaş yok olduğunu hissediyordum.

Elimdeki halatı yere atıp cebimden kamera odasından ayrılmadan önce aldığım banyo kapısının anahtarını çıkardım. Anahtarı deliğine sokup kapıyı açtığımda görüş açıma giren Daphne ile yüzümde alaylı bir gülümseme oluştu. Fırtına öncesi sessizliği bozma zamanı gelmişti.

Küvetin içinde iyice büzülmüş, kafasını dizlerine gömmüştü. Benim geldiğimi anlamış olsa gerek kendi kendine bir şeyler mırıldanmıştı. Bacağına sardığı kollarını sanki onu koruyabilecekmiş gibi daha da sıkılaştırırken bu hallerine kahkahalarla gülmek istememe sebep oluyordu.

Daha fazla kapıda beklememin bir anlamı olmadığı için hızlı adımlarla yanına ilerledim. Kolundan sertçe tutup ayağa kaldırmamla birlikte çığlık atınca yüzümü buruşturmama engel olamadım. Bileğini tutan elimi kendisinden uzaklaştırmaya çalışırken onu umursamadan odaya doğru sürükledim.

Yatağının hemen karşısında duran tahta sandalyeye onu oturttuğumda "Ne istiyorsun benden?" diyen ağlamaklı sesini işitmiştim. Hiçbir şey söylemeyip yerdeki halatı elime aldım. Daphne ne yapacağımı fark ederek oturduğu yerden ayaklanınca kaçacağını anlayıp sıkıca belinden tuttum.

Onu geri sandalyeye oturtup halatı etrafına sardım. Çırpınışları sonuçsuz kalıp zorlukla sandalyeye bağlamayı başarabildiğim anda geri çekildim. Ağrısı gitgide artan sırtımı şimdilik görmezden gelmeye çalışıp demir parmaklıkların orada, yerde duran makası elime aldım.

Elimdeki makasla birlikte yönümü ona çevirdiğimde gözlerinin kocaman açıldığını karanlığa alışan gözlerimle rahatlıkla ayırt edebilmiştim. Benim de aynı şekilde ona bu makası saplayacağımı düşünmüş olmalıydı.

Yavaş adımlarla onun yanına ilerlerken bağlı olduğu sandalyede debelenmeye başlamıştı. Onu yeterince korkuttuğumun farkına varıp makası cebime attım. Bana yaptığının aynısını ona yapacak değildim. Bu basit bir yol olurdu.

Elimin tersiyle yanağına doğru akan gözyaşlarını sildim. Önüne gelen sarı saçlarını kulağının arkasına yerleştirip "Yeni saçına alışabildin mi? Ben çok beğendim. Görünüşe bakılırsa senin de çok hoşuna gitmiş," diye mırıldandım. Makası nasıl bulduğunu yeni yeni idrak edebiliyordum.

"Ö-özür dilerim. Ben sana z-zarar vermek i-istememiştim."

Karşımda korkudan titriyordu resmen. Doğru düzgün konuşamıyordu bile. Sürekli kekeliyordu. Benden bu denli korkarken nasıl zarar vermeye cesaret edebilmişti anlayamıyordum. Beni bazen gerçekten şaşırtıyordu. Sınırlarını bilemiyordum.

"Ama bak, sen özür dileyince sırtımdaki yaranın acısı geçmedi ya da yok olmadı. Sence de bunun cezasını çekmen gerekmiyor mu?"

Hiçbir şey söylemeden öylece ağlıyordu. Ondan hiçbir tepki alamayınca birkaç adım gerileyip odanın içinde volta atmaya başladım. Aklıma gelen şeyle yönümü tekrardan ona çevirirken sesimi olabildiğince ifadesiz tutmaya çalışarak konuştum.

"Biliyor musun Daphne, babam küçükken yapmamam gereken bir şey yaptığımda beni cezalandırırdı. Bazen odama kitler, saatlerce aç ve susuz kalmama sebep olurdu. Bazen de beni yok saymak için merdivenin altındaki kilere kilitlerdi. Eğer o gün sarhoşsa... o zaman daha fazla ileri gider... ve beni döverdi. Ama ben, o adam değilim. O yüzden seni bu seferlik affetmeye karar veriyorum. Umarım sen de karşılığında uslu bir kız olmayı başarabilirsin."

Sessizliğini korumaya devam ederken birden odanın dışından gelen adım sesleriyle ikimizin de bakışları o tarafı buldu. Kimin geldiğini tahmin etmek çok da zor değildi. Elindeki yemek tepsisiyle karanlıkta görüş açımıza giren siluetle yanılmadığımı anlamıştım. Gelen yaşlı kadındı.

Beni burada bulmayı beklemiyor olacaktı ki şaşırdığını belirten bir nida koptu dudaklarından. Bakışları benden ayrılıp arkamdaki Daphne'yi bulduğunda "Aman Tanrım! Ne oldu burada, Aaron?" diye sordu telaşla. Hiçbir şey dercesine omzumu silktim.

Duvarın içeride bulunan ekranına şifreyi girdikten sonra demir parmaklıkların yukarıya kalkmasıyla dışarıya adımımı attım. Ufak bir duraksamayla yaşlı kadına baktım. Sesimi olabildiğince sakin çıkarmaya çalışarak "Onunla ilgilenirsin, teyze," dedim. Ardından ardıma bile bakmadan orayı terkettim...

man & monsterWhere stories live. Discover now