ATEŞ

300 33 5
                                    

Günler ayları, aylar ise yılları kovalayıp durmuştu. Bilinmezliğin içerisinde sıkışıp kalmış bir ruh, hapishanenin içinde kalmış zaman. Zaman, içine onlarca insanı hapsetmiş, umutlarını kırmış, hayallerini yok etmişti. Ensenizden asla takibi bırakmayan hayat, alnınıza çizilmiş bir kader, bir yol. Peki bu zaman üçlüsünün olduğu hapishanenin ismi nedir? Dünya mı?

Eski zaman insanlarının dediğine göre Adem ile Havva cennetin yasak meyvesinden yemiş, Tanrı da onları yeryüzü ile cezalandırmıştı. Biz insanlar ise cezalıların soyundan geldiğimiz için, biz de mi cezalıydık? Biz neden zamana, hayata ve kadere mahkum edilmiştik? Sanırım Tanrı, hepimizi bir amaç için yaratmıştı. Benim amacım ve cezam neydi? Neden hala hayattaydım?

Karşılaştıkları zamanın üzerinden bir hafta geçmişti. Onunla geçirdiği zaman boyunca sadece hissettiği tek şey ateşti. İnsanlar ateşin korkunç olduğunu söylerdi. Ama aynı zamanda karanlığı aydınlattığından bahsetmezdi. Öyle bir ateşle karşılaşmıştı ki, karanlığı aydınlatmayan ateşi bulmuştu. işte bu gerçekten korkunç olabilirdi.

"Nigreos."

O bir insan değildi. Sadece yılan gibi gözleri ve hırıltılı nefesi ile ismine tepki vermişti. terk edilmiş Eski Kale'de bir tek ikisi bulunuyordu. Yaşlı adam bırakıp gideli çok olmuştu. Eskimiş taş zeminden dikkatlice ayağa kalkmış, koca başını zemine yaslayan ejderhaya bakmıştı. Elini tam iki gözünün arasına yaslamış ve kalın siyah derisine avuç içini bastırmıştı. Elini ejderhanın derisi üzerinde kaydıra kaydıra ilerlemeye başladı. Eli ile sıcak derinin temasını kesmeden kanatlarına ulaşmıştı. Kanatlar hava kalkıp açılmış, koca kanadın altından yürümeye devam etmişti. Elinin altındaki sıcaklığın içinden hissettiği kalp atışlarını hissettiğinde diğer elini de kaldırmış, iki eliyle birden ejderhanın kalbine bastırmıştı. Belki de hala inanamıyordu Erlion. Alnını ellerinin üzerine yaslamış ve gözlerini kapatmıştı. İçindeki ateşten, dudaklarına kelimeler dökülmüştü.

"Kaderimi elimden aldılar. Hayatımı mahvettiler. Ailemi öldürdüler. Krallığımı benden çaldılar."

Alnını kaldırıp gözlerini açtığında kanadının altından ilerlemeye devam etti. Kanadının altından çıktığında ejderha kanadını yeniden zeminle buluşturmuştu. Başını kaldıran ejderha kafasını arkaya doğru çevirmiş ve lorduna bakmıştı. Erlion, bir daveti anlamış gibiydi. Elini çekmiş yavaşça Eski Kale'nin devasa kapısına yönelmişti. Kapıya iki elini birden yaslayıp sertçe ittirmiş ve kapı iki yana doğru açılmıştı. Erlion içinden çıktığında günlerdir güneşi görmediği fark etti. Gözlerine bir anda çarpan aydınlıkla gözlerini kısmıştı. Ejderha takip etmiş, kalenin kapılarından koca bedeniyle çıkmıştı. Etrafta kimseler gözükmüyordu. Nigreos'a yüzü döndüğünde simsiyah olan derisinin nasılda parlak olduğunu görmüştü. Ve o an fark etmişti. Karanlıkta ışık nasıl belli oluyorsa, ışıkta da karanlık belli oluyordu. Onun simsiyah derisi, gündüz vaktinde ne kadar çok

belli oluyordu. Siyahın da renk saçtığını, o an fark etmişti.

Ormanın en derinlerinde olan bir insan ve bir ejderha en fazla ne yapabilirdi? Erlion içine temiz havayı çekmek istediğinde derin bir nefes aldı. Fakat nefesini aynı hızla verirken burnundan çıkan siyahlık ile elleri refleks olarak burnuna gitmişti. Bu da neydi? Kan mı?

Ellerini burnundan çektiğinde avuç içlerinde kana dair bir şey rastlamamıştı. Bu ateş, içinden mi gelmişti? Erlion'un kaşları çatılırken içinde kopan fırtınanın farkına vardı. Erlion başını yanındaki ejderhaya çevirmişti. Ejderha, bir insanın içine alırsa patlayacağı kadar nefesi almış, başını gökyüzüne kaldırıp ağzını açarak içindeki ateşi üflemişti. Erlion gökyüzünde sönen ateşe hayretle bakakalmıştı. Ateş tıpkı rüyalarında gördüğü gibi simsiyahtı. Erlion avuç içerine tekrar baktığında bunu kendisinin de yapabilecek olmasını sorguluyordu. Ama nasıl?

ERLİON (YENİLENİYOR)Where stories live. Discover now